Fraktal Nedir?
Fraktal, çoğunlukla kendine benzeme özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerinin ortak adıdır. Sonsuza dek iç içe geçmiş birbirini tekrarlayan şekillerdir. Bu tanıma göre fraktal ana şekle benzer gitgide küçülen alanı sonsuz olan bir şekildir. Kutsal olarak tanımlanan nesneler, temsil ettikleri anlamlar sayesinde kutsaldır. Âlemdeki nesnelerin aracılığı ile kendilerini ifade edebilen kutsala has özellikler aslında açık olarak bize gösterilir. Kutsal Geometri, her şeyin dilidir ve evrenin bilgisini yansıtmak içindir, bu nedenle varlık, belirli geometrik özelliklerle donanmıştır.
Doğanın kutsal mimarisi ile geometrisi estetiktir, oranlıdır, dengelidir, ritmik ve uyumludur. Bedenimizde saklı ve açık yapılarda; epitel dokuda, DNA’da, saç telinde, doğada; bir örümcek ağında, bir arı peteğinde, bitki taç yapraklarında, ağacın gövdesinde, manevi özün gizemi saklanır. Bitkilerde hiçbir yaprak, alttakini kapatmayacak şekilde dizilir. Güneş ışığını ve yağmuru eşit paylaşır. Galaksileri oluşturan gezegenlerin sıralanışındaki kutsal mimari ve geometriye bakarken, sonsuzluğa; kutsal olanı anladığımız kadar yaklaşırız.
Yaratıcının evreni geometrik bir plana göre açığa çıkardığı antik dönemlerden bu yana kabul gören bir bilgidir. Kutsal yapılar, bu geometriyle inşa edilirken, altıgenler, beşgenler, üçgenler içerisine yerleştirilmiş. Doğada birçok yaşam formu, bitki ve kabuklular şekil değiştirmeden büyüyen logaritmik spiraller, odacıklı biçimler düzenin matematiksel iddialarına yanıt verir. Kutsal formlar; sinus, dalga, küre, kesecik, simit, spiral, tesseract (4 boyutlu küp) yıldız gibidir.
Geometrinin kutsal imgesi; Metatron, Yaşam Çiçeği’dir. Çünkü, içinde tüm yaradılışı barındırır. Herşey bu modelle oluşturuluyor, yaradılışın sır ve bilgisini barındıran bu geometrik şekil, ilahi sanatın bilgisi. Eski Mısır, Hermes’e dayanan bu bilgiyi korur. Sembolik bakımdan mikro kozmosu gösteren şekiller Mandala olarak anılır, aynı zamanda Kutsal Geometri’nin tapınak geometrisindeki ifadesidir. Hinduizm ve Budizm’de meditasyon nesnesi olarak kullanılır.
Davud yıldızı olan Heksagram ise Hindu kutsal simgesi Siri Yantra Mandala’ya benzer.
Bal arılarının neden peteklerini altıgen yaptıklarını araştıran matematikçiler, birim alanın en iyi kullanılması ve az malzemeyle petek yapılabilmesi için böyle olduğunu ama arıların, peteğin yapımına birkaç farklı noktadan başladıkları halde, kaynaşma noktasındaki peteklerin hatasız olduğunu görmüşler. Arıdan bahseden ayetlerde; arının kromozom sayısı ve matematikçi programının özellikleri gizlenir.
Phi sayısı-Altın Oran:
İtalyan matematikçi Fibonacci’nin PHI (Fİ) sayısı, 1618’dir. Bu sayı, kendini tekrarlayan bir özelliğe sahip ve her şekil Altın Oran’ı kendi içinde sonsuz sayıda tekrar eder. Tüm canlıların yapısında bulunan özel estetik oran, Platon için kozmik fiziğin anahtarıdır.
Altın oranının Latince karşılığını ilk kullanan Da Vinci olmuş. Her beşgenin içinde oluşan pentagramın makrodan mikro sonsuzluğa dek Altın Oran’ı tekrarlayarak sürdüğünü görebiliriz. Pisagor; “İnsanın tüm vücudu ile göbeğine kadar olan yüksekliğinin oranı, pentagramın uzun-kısa kenarlarının oranı, dikdörtgenin uzun-kısa kenarlarının oranı, hepsi aynıdır” der.
Başparmağın haricinde 3 boğumlu olan diğer 8 parmağımızın her birinin tam boyunun, ilk iki boğuma oranı, altın oranı verir. Bu, doğal bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, ayrıca sanatta, mimaride ve Rönesans ustalarının resim, heykel ve yapılarında kullanılan özel bir orandır. Atina’da Parthenon tapınağı, altın oranın kullanıldığı yapıtlardan biri.
Fibonacci sayıları (1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987… şeklinde sürer) ve altın oran ilişkisini yorumlar. Birçok bitki, filizlendiğinde 1 yaprak verir, sonra 1 tane daha, sonra 2, sonra 3,5,8,13,21,34… büyüme ve dallanma yolu olarak Fibonacci ardışığını seçerler. Örneğin, ayçiçeğinin merkezinden dışa doğru, sağdan sola, soldan sağa tane sayılarının birbirine oranı yine altın oranı verir.
Kutsal geometri, ışık ve enerji:
Bedenimizin etrafı, iç içe geçmiş iki Tetrahedrondan (4 yüzlü şekil-piramit) oluşan bir enerji alanı. Bu ölçü, Davut’un Yıldızı olarak da bilinir. Üç boyutlu bir ölçüde, bu imge; Merkabah denilen bir enerji alanıdır. Bazı gizli tekniklerle aktive edilebilen bu alan, yüksek boyutlara kanalize olmayı sağlar. Sırrı; belli bir oranda (Fibonacci oranında) etrafınızda dönmektir. Nefes, imgeleme teknikleri ve şuurlu yaşam bilgisi gereklidir. Bu Merkabah alanı, kalp çakrasına yerleştirilmiş çift Tetrahedron geometrisini taşır. Kutsal geometri aktivasyonuyla, içimizdeki temel geometrik şekiller uyandırılabilir. Böylece, ışık beden oluşumu, ruh ve zihin açılımı sağlanır. Çok etkili olan Kutsal Geometri aktivasyonu Hz. Süleyman tarafından uygulanmış, gizem okullarında ışık ve enerji bütünlüğü için de öğretilmiştir.
Sanatsal açıdan, bu müzikle özdeştir. Farklı nota grupları kullanılarak uyumlu ya da uyumsuz melodiler yaratılabilir. Gregoryan ilahileri gibi bazı müzikler bizi ruhsal dünyaya yaklaştırabilir. Diğer müzikler ise bizi doğruca duygularımıza seslenebilir. Gerçekten de, büyük düşünürlerden biri olan Pisagor, müzik, ses, sayı ve biçim arasındaki bağlantıyı göstermiştir.
Dini gelenekte üç temel geometrik şekil temeldir; daire, üçgen ve kare. Bunlar, varoluşumuzun üç seviyesini simgelemektedir; ruh, zihin ve beden. Sayı sistemleri gibi, pergeli de ilk kez kimin kullandığı bilinmez. Muhtemelen bir ip ve iki sopaydı ama bu gelişim fikirler ve biçimler dünyasına sembolik bir araştırmayı başlattı. Bir pergel kullanılarak bütün geometrik şekiller çizilebilir. Bazen “Büyük Geometrici” diye anılan Tanrı, sık sık pergel kullanırken betimlenmiştir.
Geometri, sayı çalışmalarıyla da yakından ilgilidir. Tam sayılar ideal kabul edilir. Doğalarında bir tamlık, bütünlük vardır; oysa kesirli sayılar o sayıların henüz gelişim aşamasında olduklarını göstermektedir. Bu açıdan bakıldığında, bazen yaratım sürecindeki ilah gibi algılanır. Tam sayılar bilinebilir ama pi gibi oranlar sadece tahmin edilebilir ve bu yüzden de bilinmezdir. Bu, her şeye nüfuz eden Tanrı’nın kavranamaz elidir.
Ama sayılar gerek rasyonel (tam sayılar) gerekse irrasyonel (kesirli sayılar) olabilirken, geometri bu ayrımı birleştirir. Bir daire yarıçapında rasyonel tam sayı prensibine uyarken, çevresinde uymayabilir ve irrasyonel kesirli sayı verebilir. Bir kare ve köşegeni de benzer bir durum gösterebilir. Örneğin; kenarları bir birim olan karenin köşegen uzunluğu 2’nin karekökü olabilir. Kök kelimesi (karekök gibi) antik bir kavramdır ve doğadan gelmektedir. Bir bitkinin kökü toprak altında gizlidir ama toprağın üzerinde yetişen şeyi ortaya çıkarır ve hisseder.
Aynı şekilde, sayıların karekökleri gizlidir ama içlerinde gizlidir. Örneğin; 16’nın karekökü 4’dür (4×4= 16). Ama 15’in karekökü irrasyonel bir sayıdır ve kolayca hesaplanamaz. Sayıların kareköklerini bulmak, antik matematikçiler için önemli bir konuydu. Ama bir sayının karekökü sayısal olarak hesaplanamıyorsa, geometrik olarak ortaya çıkarılabilirdi. Böylece geometrinin gücü antik zihinlerde yerleşmeye başladı.
Geometri, insan bilincinin üst düzeylerine bir giriş kapısıydı ve kutsal sanat ve mimaride önemli hale gelmesinin de nedeni budur. Kutsal sanat ve mimaride orantıların kökenine indiğimizde, dini binalarda ve kutsal biçimlerde bulunan gizli geometriyi tanımlayacak en iyi yol olarak kutsal geometri kavramıyla karşılaşırız.
Daire, üçgen, kare:
Yaratılması en kolay geometrik şekil dairedir. Bütün ihtiyacınız olan bir pergel veya sicim, sırık ve işaretleyicidir. İçice geçmiş iki daire çizmek için pergeli ilk dairenin çevre çizgisi üzerine yerleştirip aynı boyda bir daire daha çizmeniz yeterlidir. Bu vesica tasarımından, en önemli üç “kök” (22, 32, 52) çıkarılabilir.
Dairelerin çevrelerini l olarak alırsak, elimize köşegeni karekök işareti 2 olan bir kare ve köşegeni karekök işareti 5 olan bir dikdörtgen geçer. Çevre çizgilerinin kesiştiği en üst noktadan en alt noktaya kadar olan uzaklık bize bir üçgenin yüksekliğini karekök işareti 3 olarak verir. Dikdörtgen, “altın anlam” orantısını bulmak için de kullanılabilir. Daha sonra da göreceğimiz gibi, vesica ve 2’ye l dikdörtgen, antik ölçülerin temelidir.
Üçgen, daire ve kare arasındaki geçiş formu olarak görülmektedir. Zamanla tanrılar ve tanrıçalar arasında bir üçleme, baba, anne ve oğul sembolü haline gelmiştir; Mısır’da olduğu gibi. Bu kavram, birçok dini inanç sisteminde temel olmuş ve Hıristiyanlık’da Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olarak ortaya çıkmıştır.
Üçgenin en mükemmel şekli kenar uzunluklarının ve açıların eşit olduğu eşkenar üçgen kabul edilmektedir.
Yaygın biçimde kullanılan diğer bir üçgen de, kendisinden çok daha uzun zaman önce ortaya çıkmasına karşın Pisagor’a ithaf edilmiştir. Kenar uzunlukları tam sayı oranıyla gösterilmektedir; 3:4:5. Bu üçgen, dik üçgenin kenar uzunlukları tam sayı olarak ifade edilebilecek en basit şeklini sunmaktadır. Basit sayısal oranlar alındığından, sanat ve heykelde olduğu kadar gözlemcilikte de çok kullanılmıştır. Kefren Piramidi, buna dayanmaktadır.
Daire, üçgen, kare ve dikdörtgen, kutsal mimarinin temeli olmuştur. Geleneksel olarak, belli oranlarla birbirlerine bağlıdırlar. Bu oranlar kozmosun özgün uyumunu göstermeye çalışmaktadır. Böyle bir oranın adı Aristo tarafından “gnomon” olarak belirlenmiştir: “Orijinal şekile eklendiğinde ortaya çıkan şekili orijinaline benzeten şekil.” Diğer bir deyişle, her ek adımda orijinal oran korunmaktadır. Bunun bir örneği “altın anlam” oranının sayısal olarak ifadesi olabilir; l, l, 2, 3, 5, 8, 13, 21… gibi. Bu sistemde son sayı, kendisinden önceki iki sayının toplamı olmaktadır. Fibonacci serisi de buna güzel bir örnektir ama başkaları da vardır.
Robert Lawlor, Sacred Geometry (Kutsal Geometri) adlı kitabında, 1:2 oranından çıkan Fibonacci serisine dayanan “gnomon” spiraller örneğini vermektedir. Bu genişleyen şekillere bazen “dönen kareler” de denir; bu, doğal dünyada sık raslanan spirallere benzemektedir.
Farklı oranlardaki gnomonları incelerken, önemli bir şeyi keşfettim. 1:3 oranlı gnomonlardan biri, tam olarak Giza piramitlerine bağlıydı. Bu orandan aynı zamanda Keops’un, Kefren’in ve Menkar’ın da temel oranları çıkabiliyordu. Gelişim, bir çizgi üzerinde üç bitişik karenin çizilmesiyle başlıyordu ve bunlarla 1×3 oranında bir dikdörtgen yaratılıyordu. Sonra gelişimin her aşamasında uzun kenar üzerine dizilmiş her kare çiziliyordu.
İlk kare, 3:4 oranında bir dikdörtgen yaratıyordu. Bunu ikiye katlamak Kefren’in oranını veriyordu; 6:4. 3:4 dikdörtgene iki kare daha ekleyince, Keops Piramidi’nin 7:11 oranı ortaya çıkıyordu. Bir kare daha eklenince Menkar Piramidi’nin 11:18 oranı oluşuyordu. 3’e l’lik bir dikdörtgenle başlayan bu yöntem, piramitlerin taban ve yükseklik oranlarının belli bir matematiksel sistemle yürüdüğünü açığa çıkarmaktadır. Tesadüfi ya da bilinçli olsun, uyumlu bir geometrik seri izlemektedirler.
3:1 oranında bu kadar önemli olan nedir? Belki bu da Mısırlılar’ın Osiris, İsis ve Horus üçlemesini yansıtıyor olabilir. Bundan asla emin olamayız ama bu kalıp, Mısır modeli hakkında değerli bir görüş sunmaktadır.
Kutsal geometri bütün dini yapıların yüzey şekillerinin içinde istisnasız olarak yer alır; cami, kilise, bütün ibadet yerinde. Kadim zamanlardan beridir bütün dini olan yapıların etrafları ve yapı biçimleri, kutsal geometrinin sonsuzluğa varan bir bütünü ile kuşatırdı.
Modernizm öncesi zamanda sayılar sadece hesap yapmak ve miktar belirlemenin dışında belli anlamları olan bir ifade ederdi. İnşa edilecek yüzeylerin figürlerinde üçgenlerin, dairelerin, kare ve altıgenlerin sayılarla uyumu görülürdü. Bu figürler ile içten ruhani bir bağ kendiliğinden var olur. Duygusal bütünleşme gelenlerle ilahi bir bağ ile beraber olurdu. Zira kutsal geometri ile yaratılışın bütünlüğüyle birdi.
Dünyanın bütün yüzeyinde ve kozmosta İlahi(Tengri’nin) yaratıcı mimarlığı matematik uyumun şekillerle uyumunda görülür. Kutsal geometriyi modern zaman içinde Tengri’nin matematiği diye adlandırır.
Doğal şekiller üzerinde yapılan araştırmalarda kutsal geometrinin köklerinin doğal şekilleri takip ettiği görülür. Kar tanesinde, natilüs kabuğunda, ay çekirdeği çiçeğinde, bal peteğinde, bazalt şekillerde, hava şartlarının değişimin uzaydan görüntülerinde, lotus çiçeğinde… Yaratılmış hiçbir varlıkta tesadüfe ve rastgeleye yer yoktur. Hepsinde matematiksel bir uyum ve fraktal yapı saklıdır.
Altın oran yani 1.618 sayısının deruni orantısı, bütün yaratılmış varlıkların uyumunda en güzel biçimde kutsal geometrinin orantısında görülür. Kutsal geometri ile yapılmış olan figürlerde, antik Mısır inşalarında, ortaçağ kiliselerinde, Tibet Yaylasındaki ve Himalayalardaki ibadethanelerde, İslam sanatının taş ve çini nakkaşlarında, Himalayalardaki mantra ve yantralarda( bunlar mistik zerre âlem ile külli âlem arasındaki uyumu anlatan minyatür türü şekillerdir) altın oranın uyumu görülür.
Kutsal geometrinin doğasında matematiğe ait bir döngünün, kusursuz işleyişi ve devamlılığı yatar. Kutsal geometri dalga biçiminde, iki dairenin birleşiminde, üçgenlerin bir araya gelmesi ile, simetrik şekiller halinde devamlı olarak bir bütünün parçasıdır. Böylece yaratılmış tabiat ve insan ile sanat eserleri arasında bir pencere açılmıştır. Sanki ilahi yaratılışın minyatürü kutsal geometrinin şekilleri arasında belirir. Son zamanlarda her şeyi kuşatan ve her şeyin bir sebebini araştıranlar “fringe teorisi” diye bir açıklama getirmeye çalışıyor.
Leonardo da Vinci ‘nin “Vitruvian Man” adlı insan vücudu ile altın oranın uyumu kutsal geometrinin tam orta yerinde göstermiştir. Leonardo da Vinci ‘nin ilham aldığı Vitruvius adlı Romalı bir mimar olmuştur.
Yaşam çiçeği:
Yaşam çiçeğinin desenleri evrendeki her şeyi oluşturan kutsal oranların çıkış noktasıdır. Bu kutsal geometri, kendimizin ve evrenin gerçeğine ulaşmakta bize yardımcı olur. Bu formu üstünde taşıyanın sezgisel gücünün artacağı, negatif enerjilerden korunacağına inanılır.
En dış çember dâhil, iç içe geçmiş 20 çemberden oluşur ve her şeyin sırrını içinde sakladığına inanılır. Aslının iki boyuta indirgenmiş halidir.
Aslında çember de değil küredir bunlar. Üç boyutlu olarak hatta çok boyutlu olarak düşünülmelidir. Yaşam Çiçeği içinde platon’nun 5 cismini ve metatron’un kübü’nü barındırır. O şekiller de tüm varoluşu inşa ederler.
Kutsal geometriyle bağdaştırılır. Semavi dinlerin hepsinde kullanılmıştır. Dünyanın çok farklı coğrafyalarındaki (güney Amerika, Anadolu, Ortadoğu, mısır, Asya, uzak Asya, Afrika) arkeolojik çalışmalarda örneklerine rastlanmıştır.
Türkiye’de, Burdur müzesinde bir lahit kapağında, Manisa müzesinde, Hacıbektaş-ı Veli türbesinde bir çeşmenin üstünde ve Efes antik kentinde.
Evrenin ve yaşamın tüm kodunun ve başlangıcının bu sembolde gizli olduğuna inanılmakta. Drunvalo Melchizedek “yaşam çiçeğinin unutulmuş sırrı” isimli kitabında bu sembolün Atlantis zamanında bilindiğini ve Atlantis’in çöküşüyle unutulmaması için Mısır’a taşındığını söylemektedir.
Ayrıca Da Vinci’nin de sembolü kullandığını anlatır. Gaziantep’te bir kazıda sembole tekrar rastlanmıştır.
‘Sadece tek bir Ruh. Sümerlerin varoluşundan çok önce, Mısır Sakra’ yı inşa etmeden, Endülüs ovası bile gelişmeye başlamadan önce, Ruh insanların bedenlerinde, yüksek kültürlerde dans ederek yaşamış. Bizler kendimizi tanıdığımızdan çok daha fazlasıyız. Biz unutmuşuz.’
‘Uzun zaman önce bizler çok yüksek bir bilinç seviyesinden düştük ve hafızalardaki hatıralar henüz ortaya çıkmaya başlıyor. Burada dünya üstündeki yeni- eski bilinç seviyemiz bizi sonsuza kadar değiştirecek ve bizleri gerçekte tek bir Ruh olduğunun farkındalığına geri getirecektir.’
Yaşam Çiçeğinin çizimi sadece Mısır’ da değil, dünyanın her tarafında bulunur.
Bu çizim, İrlanda’ da, Türkiye’ de, İngiltere’ de, İsrail’ de, Çin’ de, Tibet’ te, Hindistan’ da, Japonya’ da; her yerde bulunur. Dünyanın her yerinde de adı aynıdır. Yaşam Çiçeği. Evrendeki başka yerlerde adı değişiktir. Sessizliğin Dili ve Işığın Dili olarak tercüme edilebilir. Bütün dillerin kaynağıdır. Evrenin öncelikli dilidir; saf şekil ve orantı.’
Yaşam Çiçeğine çiçek denilmesinin nedeni sadece çiçeğe benzemesinden değil meyve ağacının evrelerini temsil etmesinden dolayıdır da.
Bir ağaç, sonra bir çiçek sonra bir tohum varsa ve Dünya’ da gördüğümüz meyve ağacının döngüsü, geometrilerle paralellik gösteriyorsa o zaman ağacın kaynağı mükemmel bir şekilde Tohumun içinde olmalıdır.’
Drunvalo Melchizedek’in Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı I kitabından.
Bütün evren bu kutsal küreden doğmuştur. Bu küre koşulsuz sevginin sembolüdür.
Bizim DNA, RNA’mız bu holografik modelden türemiştir. Bizim hücrelerimizdeki en küçük atomik parçacığın modeli budur. Kadim Mayalar Evren-bilincin matematiksel doğasını keşfettiler.
Yaratılışın doğası 13 ve 20 sayılarının frekanslarını içeriyordu. 13 sayısı sembolik olarak daire ile 20 sayısı da sembolik olarak kare ile ifade ediliyordu.
Mayalarda Hunab K’u nun sembolü daire içinde kare olarak gösteriliyordu. Hunab K’u nun anlamı ölçüyü ve hareketi verendir. Hunab, Yaradan ve K’u piramid demektir.
Aslında, bununla Tanrısal piramidin içindedir demek istiyoruz fakat Mayalara göre bizim fiziksel bedenlerimiz de piramittir ve içinde tasarımcının gücü vardır. 13 ve 20 sayılarının gücü bizim içimizdeki evrenin gücünü uyandırıyor diyebiliriz.
Bedenimizde 13 ana eklem mevcuttur: Ayak bileklerimiz, dizlerimiz, kalça eklemlerimiz, dirseklerimiz, el bileklerimiz, omuz eklemlerimiz ve boynumuz. 20 tane parmağımız vardır. Döllenme esnasında daire olan yumurtayı döllemek için yumurtanın etrafında muhakkak 13 sperm olması gerektiği tespit edilmiştir.
Eğer 20 parmağımızla 13 eklem hareketini toplarsak bu 33 eder ki bu bizim ışık bedenimizin sayısal ifadesidir. Omuriliğimiz 33 parçadan oluşur.13 sayısının tam merkezi 7 dir ve bu bizim 7 çakramızın işaretidir.
Mayalara göre 7’nin gücünü kullanabilen 33’ün gücünü de kullanabilir. 13 ve 20 frekansları ay döngüleriyle, güneşle, galaktik zamanla ve dünya zamanıyla uyumludur.
Ruhumuz bedenimizi hareket ettirmek için 13 eklemimizi kullanır. Bu frekans Dünyamızın ve Galaksimizin doğal dönemleriyle uyumlu olduğu için 13 ve 20’nin olumlu tesirlerini hem organik yapımızda hem de boyutlar arası enerji akışlarına uyumda görürüz.
Mayaların takvimine göre 13’üncü ışın, takvimdeki en yüksek titreşimdir; dönüşümü temsil eder. 20’nci işaret ,”AHAU” Solar Zihin hem fiziksel hem spiritüel olarak ışığın gizemini açığa çıkarır. Bu işaretlerin elverişli birleşmeleri gezegenimizin daha büyük bir IŞIĞA uyumlanma zamanına girdiğimizin göstergesidir.
13-20-33 sayılarının frekansları bizim içimizdeki Tanrıyı uyandırır.
13: Zeki, yeniliğe açık, araştıran keşfeden, gücü egoistçe kullanmayan demektir.
3+1=4 eder. Bu sayı, karmik borçları ödemekle ilgilidir.
20: Uyanış; yeni anlam yeni planlar, sabırla, istekle, devamlılıkla gücü dönüşümde kullanabilmektir. Mutluluk verecekleri yaratabilmek ve olumsuzları silme gücüdür.
33: En şanslı sayıdır. Sevginin sihridir. Her alanda şanstır.
Fraktal:
Fraktal, çoğunlukla kendine benzeme özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerinin ortak adıdır. Sonsuza dek iç içe geçmiş birbirini tekrarlayan şekillerdir. Bu tanıma göre fraktal ana şekle benzer gitgide küçülen alanı sonsuz olan bir şekildir.
Kutsal geometri nedir?
Kutsal geometri, fraktallerden bahseder. Fraktalin görünebilen boyutları vardır, kar tanesi, akciğerlerdeki bronşioller vb.. Fraktalin, geometrisini gözle göremeyiz, oluşan şekli görürüz. Hücresinin geometrisinin tek olduğunu çizer.
Şöyle ki, sabun köpüğü ve 3 günlük döllenmiş yumurta hücresi geometrileri incelenmiş ve aslında 3 boyutlu olan şu iki boyutlu şekle ulaşılmış:
Yaşam Çiçeği; Yaşam Çiçeğini çizmek için önce bir daire çizersiniz, sonra bu dairenin çevresi üzerinde bir noktaya pergelin ucunu dayayıp aynı çapta bir daire daha çizersiniz. 3. dairenizi çizmek için, oluşan şekilde iki dairenin kesiştiği yere pergelinizin ucunu koyup, aynı çapta bir daire daha çizersiniz, bu işlemleri ilk şekle ulaşıncaya kadar tekrarlarsınız.
Dairelerin merkezlerini yavaş yavaş bu şekilde birleştirirsiniz. Daha sonra bütün dairelerin merkezlerini birleştirirsiniz. Şeklin içinde birbirine ters 2 piramit iç içe geçmiştir. Buna yıldız tetrahedron denir. Bu yıldız tetrahedronun üzerinden ışık verirseniz bunun izdüşümü Davut’un Yıldızı ‘na benzer. Sabun köpüğü ve zigot örnekleri yanında, DNA’nın çift sarmalı ile Samanyolu ve Sirius’ un birbirine dolanarak çizdikleri yörünge örneği, 7 nota , 7 çakra, 7 gün, 19 sayısının gizemi gibi bir sürü örnekle ilgilenir kutsal geometri…
Kozmik Matematik:
Mitolojide Ay, kadınlarla ve 13 sayısıyla ilişkilendirilir. Bunu nedeni belki de ayın bir burç üzerinde 13 derece kayması veya dünyanın etrafında 13 kez dönmesidir.
Bilimsel verilere göre üzerinde yaşam bulunmayan uydumuz Ay, dünya üzerindeki yaşamı çok etkiler. Gümüşi rengi, yansıyan ışığı, dalgalanan aylık ritme göre günde 2 kez oluşan gelgitler, kadınların 28 günlük üreme periotları gibi pek çok doğal döngünün tümü de ayın evreleriyle bağlantılıdır. Mitolojide Ay, kadınlarla ve 13 sayısıyla ilişkilendirilir. Bunu nedeni belki de ayın bir burç üzerinde 13 derece kayması veya dünyanın etrafında 1 yılda 13 kez dönmesidir.
Ortalama 240.000 mil uzaklıkta yer alan Ay, evrendeki en yakın komşumuzdur. Yarıçapı 1.080 mil’dir. Bu dünyanın 3.960 millik çapıyla karşılaştırıldığında 3/11’lik bir oran verir. Ay tam küresel olmadığı için dünyanın yer çekimi daha iri olan yarı küresini bize doğru çeker. Biz ayın yalnızca bir yüzünü görebiliriz. Artık Ay’ın karanlık yüzü olan arka yüzünü uzay araçları keşfetmişlerdir. Ayın kendisine ait bazı özel hareketleri vardır.
Yeni Ay’dan Dolunaya doğru giden döngüsüne ayın evreleri deriz. Güneş, Ay ve dünyanın birlikte hareketinden ortaya çıkan bu ritim ayın en önde gelen ritmidir. Bir de tutulma döngülerimiz vardır; deniz kenarlarında yaşayan insanlar bilirler ki ayın görünmez olan gücü günde iki kez plajlarda gelgitlere neden olur. Gelgitler sadece okyanuslarla sınırlı değildir, başımızın üzerindeki atmosfer ayağımızın altındaki yer küre kalkıp inerler.
En yüksek düzeydeki gelgitler bir yeni ayı ya da dolunayı izleyen iki ya da üç gün boyunca meydana gelir. Ay günü; birbirini izleyen ay doğumları arasındaki süredir. Ay her gün bir önceki güne kıyasla ortalama olarak 52 dakika sonra doğar her ay gününde tam olarak her biri 12 saatte bir ortalama yavaşlama gösteren iki gelgit oluşur. Bu gelgitler bazen suların okyanuslarda 7 metre çekilmesine veya yükselmesine sebebiyet verebilirler. Gelgitler ay günüyle, dolayısıyla ayın gökyüzündeki konumuyla eş zamanlı bir haldedirler.
Yüksek gelgitler, hep değişemeyen iki konumunda bir araya gelirler. Her bir dolunay çevriminde 28,5 kameri gün, ay günü dolayısıyla da 57: 3×19 gelgit vardır. İşte bu Astroloji’ nin ana konularından olan ayın yeryüzünü etkileme şekillerinden yalnızca biridir.
Ay, dünya üzerinde zamanı ve döngüleri oluşturan ana etkilerden biridir. Ay, her ay güneşin yıl boyunca üstlendiği gökyüzü ekliptik dairesinde bulunan hareketlerini hemen hemen tümüyle kopyalar. Ay, her ay avcı takımyıldızındaki (Orion) ana yıldızlardan Betelgeuse’un yakınındayken gökteki en yüksek noktasına ulaşır. Bu bölgede en güçlü astrolojik etkilerini gösteren ay 60 derecenin üzerindeki aşırı enlemlerde oluşan bir dolunay esnasında kutupsal hale gelip birkaç gün süreyle batmayabilir. Astrolojik olarak buna biz mavi ay veya yeşil ay deriz. Ayın gökyüzündeki ekliptiğe göre en düşük derecesi, Akrep burcunda Antares yıldızının yakınındayken meydana gelir. Yüksek enlem kuşaklarında Finlandiya, ya da Kuzey Kanada’da güneşin kutupsallaştığı yerlerde yaz ortasındayken dolunay görünemeyebilir. Bu görünümün ismi semi-balzamik’tir. Astrolojik anlamları çok büyük olup büyük depremlerle ilişkilidir. Dolunay aynı güneşin yaz ortasındaki hareketini kopyalayarak kış ortasında en parlak haline erişir. Yaz ortası dolunayı da kış ortası güneşinin davranışa denk gelmez.
Bu tersine çevirme hareketi gizemli bir şekilde sayılara da bulaşır, çünkü 1:Güneş = Ay ve 1:Ay = Güneş 1:365,242 = 0,0027379 eder; bu da gün hesabıyla 3 dakika 56 saniye eder ve yıldız günleri ile güneş günlerinin arasındaki farka denk gelir. Öte yandan 1:27,322 = 0,0366’dır; gün hesabıyla 52 dakika eder ve ay günü ile güneş günü arasındaki farka denk gelir.
Bu hesaplamaları ilk kez, kadim Biritanya’da taş anıtlar yapan, modern Arkeoloji’ye göre ilkel, ben ve benim gibi araştırmacılara göre ise matematiği çok ileri düzeyde bilen kelt rahipleri yapmıştır. İngiltere’nin Salisbury bölgesinde bulunan Stonhenge, bu matematiksel döngünün yapılaştırılmış önemli bir fenomenidir yani binlerce yıl önceki atalarımız gök bilimini ve bunun insan üzerindeki etkilerini inceleyen Astrolojiyi bizlerden çok iyi bilmekteydiler.
Güneş ile ay disklerini bize aynı büyüklükte gösteren hangi ilahi bir tesadüftür? Güneş, Ay’dan tam 400 kez büyüktür ama 400 kez daha da uzaktadır. Ayın dünyadan uzaklığı dünyanın çapının 30 katını biraz aşar, bu da tam güneş tutulmalarına sebebiyet verir.
Tam güneş tutulmaları aydınlıktan birden bire karanlığa geçiş yüzünden, doğada ani ve ciddi değişimlere sebebiyet verir. Çok kısa bir zaman sonra saate 2000 mil bir hızla batıdan şafak söker. Ay tutulmaları ise dünyadan daha geniş bir bölgeden görülür, tutulma süresi güneş tutulmalarına göre çok daha uzun olur. Güneş tutulmaları; yeni ay doğrudan güneş ile dünyanın arasına girdiğinde meydana gelir, bunlar sadece gündüzleri görülebilir. Tam tutulma alanı dünya üzerinde dolaşan küçük bir lekeden oluşur. Tam tutulma en fazla 7 dakika sürer. Ay tutulmaları esnasında dolunay sağdan sola doğru olmak üzere dünyanın gölgesinin içinden geçer, yansıttığı ışık birkaç saat süreyle kaybolur.
Ay tutulmaları dünyanın gece tarafındaki herkes tarafından görülebilir. Bir yıl için de en fazla 7 tutulma olabilir, güneş tutulmaları ay tutulmalarına göre daha sıklıkta görülür. Pek çok eski toplumda, Maya’lar, Sümer’ler, Mısırlılar ve biz Türk’ler gibi tarih silsilesinde önemli etkilerde bulunmuş insan topluluklarının mitolojilerinde de Ay’ın tabiat üzerindeki etkilerinden bahsedilir. Astroloji’de Ay, doğu Astroloji ekolleri tarafından çok daha farklı boyutlarda incelenmiştir. Ruhun derinlikleri, otomatik davranış kalıplarımız, geçmiş yaşamlarımızdan bugüne getirmiş olduğumuz düşünce kalıplarımızı temsil eden çok özel bir sembolizm olarak incelenmiştir. Latince Selena, Yunanca Luna, Hintçe Chandra, Arapça Kamer ismi verilen Ay, batı toplumlarının animist, pagan dinlerinin de önemli bir sembolüdür. Güneş, kişiliğimiz ise, Ay ruhumuzun özü, geçmişten getirdiğimiz özel kalıplardır. Bu sebeple, doğduğunuz an gökyüzündeki ayın konumu, güneş burcunuzdan daha da önemlidir. Nasıl beslendiğiniz, duygusal dışa tepkileriniz ve bulunduğunuz sosyal toplum içinde sanki çevrenizdeki insanlara tanıtan bir kimlik kartıdır Ay burcu. İlginçtir ki, pek çok tek tanrılı dinin kitabında, güneş ve ay tutulmalarıyla ilgili pek çok ayet mevcuttur. Musevilerin Tevrat’ı, Hıristiyanların İncil’i ve İslamiyet’in kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’de sırf ay ile ilgili pek çok bilgi vardır. Eski Hint dinlerinden brahmanizm’in vedalarında ve islamiyet’in kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’de sırf ay ve ayın etkileriile ilgili bilgiler mevcuttur. Kuran-ı Kerim’de Kamer suresi, Ay ile ilgili pek çok bilgi verir.
Pek çok ayet dünya üzerindeki büyük değişimlerden önce güneş ve ay tutulmalarının olacağını işaret eder. Sanki olacak olayları işaret eden göksel bir simgedir güneş ve ay tutulmaları. Evren, kozmos, büyük ve geometrik ritmler ile bir kalp atımı gibi yaşam sunmaktadır. Dinamiklerinde çok hassas matematiksel ilişkiler yer almaktadır. Bunlar bazen bir kesirlik basitlik ile bazen uzun denklemler ile ifade edilir. Siz doğa diyin, ben Tanrı diyeyim, bir başkası evren desin, evren içinde var olan çok önemli bir matematiksel denklem mevcuttur. İşte bu matematiksel kesinlik, bakmayı bilen gözlere, kutsal bir geometrik sistemi, ilahi bir matematiği gözlerimizin önüne serer ve bunu anlamamız için yalnızca yapmamız gereken şey, kafamıza kaldırıp gökyüzüne bakmaktır.
Derlenmiştir
Resim Düzenleme: Çiğdem Sarıgül
Çok teşekkürler. Güzel bir yazı. Bende sizin gibi kendimi sorguluyorum bu dünyada olmamızın bir anlamı olmalı diye.
Ben O’yum.