Batık Uygarlıklar

ATLANTİS

aAtlantis kıtasının en canlı aktarıldığı yer, Platon’un eski Mısırlıların Atlantis miraslarına ilişkin inançlarını da kapsayan ‘Critias’ ve ‘Timaeus’ diyalogları. Platon’un, ‘Timaeus’ adlı diyalog kitabında piramitlerin kaynağı olduğu öne sürülen efsanevi Atlantis kıtasıyla ilgili verdiği bilgiler Atlantis konusuyla ilgilenenlerin çıkış noktaları olmaya devam ediyor : ‘Bugün Herkül sütunları diye adlandırılan yerin ötesinde bir zamanlar büyük Poseidon denilen büyük bir kıta vardı. Bu kıta Asya ile Libya’nın toplamından dahi büyüktü. Genişliği üç bin mil, uzunluğu iki bin mil idi. Bu kıtadan başka adalara geçiliyor, bu adalardan da gerçekte bu adla adlandırılan denizi çevreleyen kara parçasına geçilebiliyordu.’ Platon’un ‘Critias’ söylevine göre Atlantis bir Tsunami dalgası yüzünden yok olmuştu.

Platon’un anlatımına göre Atlantis’te yüksek ve görkemli dağlar, göller, nehirler, yemyeşil ovalar, zengin ormanlar vardı. Madenler boldu ve ‘orichaic’ denen ateş gibi parlayan bir madenden söz ediliyordu. Tüm Atlantis adası halka şeklinde iki kara parçasıydı ve adaların aralarında sular yer alıyordu. MISIR’IN ATLANTİS BAĞINTISI III. Ramses’ in yazdırdığı yazılarda Atlantislilerin ‘büyük su dairesi üzerindeki kara parçasından ve adalardan dünyanın ucundan, dokuzuncu kuşaktan geldikleri’ anlatılıyor. 9. Kuşak da eski Mısır, Yunan ve Roma’da kullanılan coğrafi bölümlere göre 52. ila 57. Kuzey enlemleri arasında kalan bölgedir.

Atlantis konusunda sayısız makalesi bulunan Okültist White Eagle şöyle söylüyor: ‘Atlantislilerin inşa ettikleri muazzam binalardan günümüze kalan birkaç örnek vardır. Mısır’ın büyük piramitleri ile Ingiltere’deki Sthonage, Atlantis mimarisinin örnekleridir. Ayrıca, diğer ülkelerde de bugün çözülemeyen arkeolojik sırların çoğu Atlantis’e dayanır. Atlantisliler maddenin yapısını anladıkları için, maddeyi dezentegre edip tekrar maddi form haline getirebiliyorlardı.

Bu binaların inşasında kullanılmış olan devasa taş bloklar, önce demateryalize ediliyor, arzu edilen noktaya götürülüyor ve sonra tekrar metaryalize ediliyordu. Bu dünyanın maddesi, güneş enerjisi tarafından tutulur.

Maddenin bir arada tutuluş şeklini keşfettiğiniz takdirde, artık maddeyi dezentegre edebilir ve arzu ettiğiniz şekilde onu yeniden elde edebilirsiniz.’ Bir başka okült uzman Marcio Moore göre ise Atlantis kültüründe ekonomi, güneş enerjisine dayanıyordu. Güneşin ışınımı, lazer benzeri kristaller tarafından ısıya, ışığa ve tahrik gücüne dönüştürülüyordu. Moore’a göre gerçek Atlantis, güneş sisteminin bir başka yerinde mevcut olup, dünyadaki Atlantis, ölmekte olan bir gezegenin halkını barındırmak üzere kurulan bir koloniydi.

Atlantis’in nihai yok oluşu yaklaşık 12 bin yıl önce, bir dizi afetler sonucunda meydana gelmişti. Bu akıbeti çabuklaştıran, doğanın herhangi bir kaprisinden çok, Atlantislilerin kendini beğenmişlik ve açgözlülükleri olmuştu. Dünyasal güçlerin nazik dengesi, kendine emanet edilen güçleri Atlantislilerin ahlaksızca suistimal etmesi sonucunda bozulmuştu. Atlantisli din adamları yaklaşmakta olan afetle ilgili olarak uyarılmışlar, halkı da uyarmışlardı. Moore’a göre afetle ilgili imalara kulak verenlerin bir kısmı bugünkü Moğolistan’a, Hindistan’a, Tibet’e, Orta ve Güney Amerika’ya ulaşmışlardı.

Ünlü tarihçi Renan ise oldukça şaşırtıcı bir şekilse Mısır sanatının gençlik dönemi olmadığı iddiasında bulunarak Mısır uygarlığı ile ilgili şüphelerini şöyle dile getiriyordu: ‘Mısır, sanki bu ülke gençlik dönemini hiç yaşamamış gibi, daha başlangıçta olgun, yaşlı ve mitolojik ve kahramanlık çağlarından tamamen yoksun gibi görünmektedir. Mısır uygarlığının bebeklik çağı ve sanatının da kadim dönemi yoktur. Mısır uygarlığı daha o zaman olgundu.’ Heredot da şaşırtıcı bir şekilde, ‘Euterpe’ adlı eserinde Mısır rahiplerinin yazılı tarihinin kendi zamanından 12 bin yıl öncesine kadar gittiğini belirliyor. Yani Atlantis’in batışına kadar. ‘5400 yıl önce, Mısır’daki Siyen (Aswan) kenti tam olarak Yengeç Dönencesi’ nin altına rastladığı dönemde inşa edilmiş olan Siyen Duvarları, tam güneşin gündönümü anında, öğle vakti, güneş komple bir disk halinde bu duvarların üzerinden yansırken görülürdü. Günümüzde, Avrupa’nın bütün bilim adamları bir araya gelseler bunun bir benzerini yapamazlar.’ diyor tarihçi Keneally ‘Tanrının Kitabı’ adlı eserinde.

ATLANTİS NASIL YOK OLDU? Otto Muck’un birkaç Rus otoritesince de desteklenen kuramı, dev bir asteroidin Dünya’ya çarpıp eksenini etkilediği kuramı. ‘Parçalanmış Porto Rico Platosu’ndan artakalan gövdenin yakınlarında aşağı yukarı 7000 mil derinliğinde iki büyük çukur vardır. Bu çukurlar parçalanmış kıyı bölgesinin merkezinde, batışından önce Gulfstream’e engel olan Platon’un Atlantisi olarak tanımladığımız denizaltı kara kütlesinin güney sırtı yakınlarındadır. Derinliği 9000 mili bulan Porto Rico hendeği, merkez felaket alanının güney kesimini çevrelemektedir. Bu bölgede okyanus yatağının incelenmesi, zincire yeni halkalar eklememizi sağlayacaktır.’

Belli başlı kurumlarca kabul edilen yazılı tarih döneminde bu tür bir kayda rastlanmadığına göre, Dünya’nın böyle çarpmaya uğraması olasılığı nedir? 1937 Ekiminde bir planetoid dünyaya yalnızca 5,5 saat mesafeden geçti. 1989 başlarında çapı 1 mil olan bir asteroid dünyanın 500 bin mil(805 bin km.) kadar uzağından geçti. Bu doğal asteroid çarpsaydı ne olurdu? Cevap son derece basit: Devasa dalgalar oluşacak, dünyanın ekseni olasılıkla değişmeye uğrayacak, bu da küre ölçeğinde büyük iklim değişikliklerine yol açacak, dünya ölçeğinde kıtlık baş gösterecek ve milyonlarca insan ölecekti.

Yeryüzü dışından gelen nesnenin asteroid değil de bir kuyruklu yıldız olduğu iddiası da pek çok destekçi bulmuştu. Gerek Eskimolar, gerekse Çinlilerde dünyanın Tufan’dan önce nasıl şiddetle yana yattığına dair efsaneler bulunuyor. Eğer dünyanın kabuğu gerçekten hareket edebilir özelikte ise, büyük bir çarpışma, gezegenin Güneş ve Ay’a ilişkin olarak farklı bir açıya oturmadan önce ekseni üzerinde kaymasına yol açabilir. Bu da kısa sürede yaşanacak büyük iklim değişiklikleri demektir. ATLANTİS ŞİMDİ NEREDE? Bazı bilim adamları son buzul döneminde önceki uzak çağda yeryüzünde sonraki kuşakları bir hayli etkileyen tek bir kavmin yaşadığı kanısında. Efsaneye göre Atlantis kıtası bir zamanlar Pasifik Okyanusu boyunca uzanan ve Mu adı verilen daha büyük bir kara kütlesinin parçasıydı. Bu kıtaya daha sonra Atlantis bilimci Scatler Lemuria adını verdi.

Diğer taraftan Atlantis’in şu an Antarktika’da olduğunu düşünenler de yok değil. Bazı kayıtlara göre Kuzey Avrupa ve Gröndland’ ın belli kesimleri, ılıman bir iklime sahipti. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, binlerce yıl öncesine dayanan ve bir kısmında Antarktika’nın buzlardan arınmış olarak gösterildiği çizimlerden kopya edilmiş haritalar da bulunuyor. Eğer kutupların konumu sapmaya uğramışsa, bugün buzlarla kaplı yerler ılıman bir iklime sahip iken, sözü çok edilen ‘buzul çağları’ günümüzün ılıman bölgelerini etkilemiş olabilir. Bu varsayım Atlantis’in konumu hususunda yepyeni bir araştırma konusu.

Apokalipse – Kıyametin Gizli Tarihi

Çiğdem Sarıgül

Çocukluğumdan beri bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırıyorum. : )

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu