Batık Uygarlıklar

Mu Kıtası varsayımının bilimdeki kabul derecesi

images7HBST7T8Bilim çevrelerinde levha tektoniği konusundaki bilgi birikimine dayanarak Mu’nun da Atlantis gibi bir efsane olduğu konusunda görüş birliği vardır. Levha tektoniğine göre kıtaları oluşturan SiAl (silisyum/alüminyum) kayalar, okyanus diplerini oluşturan SiMg (silisyum/magnezyum) kayalar üzerinde “yüzerler”. Büyük Okyanus dibinde Mu kıtasını kanıtlayacak herhangi bir SiAl kayaya rastlanmamıştır.

İlk kez James Churchward tarafından ortaya atılan, geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusunda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüştür. Çin’e ve çevre adalara kaçanların kitabelerinde “Kıtamız battı, biz de buraya kaçtık” yazmaktadır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir. Türkler’in de kökeninin Mu kıtasından geldiği söylentileri, M. Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan bir ekip tarafından araştırılmıştır. Bu yazılı kayalar 14 bin yıllıktır, c14 karbon testleriyle sabittir.

Varsayımı savunanların görüşleri:

Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.
  • Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan, üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı.
  • Günümüzde Polinezya, Mikronezya ve Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.
  • Mu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür.
  • Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu’lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzde Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.
  • Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.
  • Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu.
  • Atlantis’teki din Mu’ nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir.
  • “Ra” sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, “O” diye hitap ettikleri Tek Tanrı’yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’ nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır’a da taşınmıştır.
  • Dört ırktan oluşan Mu’lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktır.
  • Mu’lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.
  • Telepati, duru görü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu’lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür).
  • Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (Bedri Ruhselman’a göre)

Kaynak: Vikipedi

Çiğdem Sarıgül

Çocukluğumdan beri bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırıyorum. : )

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu