all_from_nothing__we_became_something__2012_by_parablev-d5l4s22

DABBET ÜL ARZ’ IN ORTAYA ÇIKIŞI

Dabbet-ül arz, Arapça bir tanımlamadır. Dabbe, hayvan veya binek hayvanı manasına gelir.  Dabbet-ül arz ise, kıyamet vakti yaklaşınca yerden çıkacak olan korkunç bir hayvan anlamındadır.

Buna benzer korkunç bir varlık, Yuhanna’ nın vahyinde de geçer. Fiziki kıyamet vakti yaklaşınca canavarın yerden çıkacak olan tarifleri, dünya işlerinin tamamen Ruhsal Âlem’e bağlanacağım ifade eder. İnsan tabiatında Ruhsallıktan verilmiş olan bilgilere, öğretilere, uyanlara karşı bir emniyet şuuru ortaya çıkacaktır. Şimdi ise Ruhsallık tanınmıyor; ayrıca insanlarda güven de yok. Ama bu güven hali yeniden meydana gelecektir.

Kıyamet sembolleri arasında, kıyamete yakın dünyaya inecek, saçları kızıl ve tek gözlü olarak tasvir edilen bir kötülük simgesi daha var. O da; Deccal. Deccal yeryüzüne indikten sonra insanlar ikiye ayrılacak, inananlar ve inanmayanlar, Deccal kötülükleriyle insanlığın çok büyük bir bölümünü etkileyecek ve kontrolü altına alacak durum böyleyken mehdi ortaya çıkacak az sayıda olan inananları himayesi altına alıp Deccal’la savaşacaklar. Ve savaş sırasında Deccal’i, iyileri kurtarmak üzere yeryüzüne bedenlenmiş olan Mehdi öldürecek ondan sonra dünyada adalet hüküm sürecek.

Bu sembolik anlatım da tıpkı diğerindeki gibi uyanış öncesinde insanın kendi nefsi ile karşılaşmasını ve tüm nefsani davranışların azgınlaşacağı hatta bu tip davranışların beğeni toplayacağı bir dönemi işaret ediyor ki, o dönemi de zaten yaşıyoruz. Anlaşılıyor ki, ancak bu dönemin ihtiyaçları karşılandıktan sonra tekrar ruhsallığa dönüş olabilecek. Yani Deccal bir süre daha bizi sınamaya devam edecek.

RUHSALLIĞA GÜVEN

Ruhsal Otorite’ ye güven şuuru, bencil işlerin terkine sebeptir ki; bu da, uyanıklığın başlaması demektir. Yani insan, yavaş yavaş, “İnşallah”  sözünün şuuruna varır; “Tanrı’nın izniyle” demenin manasını anlamaya başlar.

Kanunlar ne demektir, nasıl çalışıyor? Kaza ve kader nasıl teşekkül ediyor? Nasipler nasıl oluyor? Uğraşıyor, didiniyorsun ve hiç bir şey elde edemiyorsun. Ya da hiç ummadığın bir zamanda da bir şey çıkıp geliyor. “Bu da neyin nesi? Akıl sır ermiyor!” diyorsunuz. Yani “inşallah” sözünü anlamaya başlıyorsunuz.

“İnşallah” demek,  “Ben Göğe ve Tanrı Kanunları’na güveniyorum.”  demektir. Bu güvenin oluşması kolay değildir. Bu sözü lafzen söylüyoruz, ama ruhen yatkın değiliz. “İnşallah”, Tanrı’nın izniyle anlamına gelir ve ilahi bir otoriteyi kabul etmek demektir. Eğer insanın kalbinde ilahi otoriteye karşı gerçek bir iman yoksa kuru kuru sayı sayar gibi, “inşallah” demesi hiç bir şey ifade etmez. “Bizim işlerimiz de hep inşallah ile maşallah ile gidiyor,” diyen materyalistik cahiller, akılları sıra insanlarla alay ederler. Tabii ki, her iş inşallah’la gider; her olay ilahi otoriteye bağlı olarak cereyan eder. Kim geleceğini garanti etmiştir? Kimin geleceği hakkında elinde senedi vardır?

Bu, bir iman ve bilgi meselesidir. Bu söz dillere pelesenk edilmiş olabilir, daima tekrarlanabilir. Ama bunu bilerek söyleyebilmek, büyük bir meseledir. “inşallah mal mülk sahibi olurum, inşallah işlerim tıkırında gider, vs.” tarzındaki sözlerle insan, kendi maddi ihtiyaçlarının tatmini için, nefsinin doyurulması için Gökyüzünün arka çıkmasını bekliyor. Eğer gerçek bir inancı varsa, insan, “inşallah” diyemez. Acaba onun arzusu ile İlahi Arzu bir araya mı gelmiş oluyor ki, O’nu kendisi ile şahit tutuyor, teşrikçi kılıyor?

KIYAMET DEVRİNDE İNSANLAR AÇIK BİLGİYE KAVUŞURLAR

“Ruhsal Otorite’ ye güven şuuru, uyanıklığın gözükmesi, bencil işlerin terkine sebep olur. Böylece şuurlanmış olan insanlar; kendileri, dünya ve evren hakkında ince bilgilere kavuşurlar; Dünya Okulu’nun açık bilgilerine ulaşırlar. Kutsal Ruh, ruhsallıktan gelen açık bilgilerle yaşanır. İnsanlar aldanma şuurundan, tasdik şuuruna geçerler, yani verilen bilgilerin doğruluğuna bizzat kani olurlar; iman bilgiye dönmüştür.

Buna eski dilde “Refik-i ala” denir. En yüksek arkadaş demektir, yani artık bir tasdik vardır. İman, bilgi haline geçmiştir ve bu aynı zamanda Ruhsallığın insan aracılığıyla “Yeryüzüne inişi”  demektir. Bu bilme işi bir ihsandır, bir fazilettir, bir inayettir. Yani kurtarıcı bir husustur iman ile hareket edenlerin bilgiye kavuşmalarıdır. Hatadan çıkıp doğruya kavuşmaktır.

Ruhsal hiyerarşinin kudret ve yüceliği o kadar büyüktür ki, insan şuurları bir türlü ona tam olarak iman edemez. Bu imansızlığın azalması için, binlerce yıldan beri uyarı ve bilgi faaliyetleri sürdürülmektedir. Ama dünyada yaşanan şuur darlığı bu bilgileri anlayıp benimsemeye yetmemektedir. Bunun İçin şuurları uyandıran tesirin gelmesi gerekir.

İnsan ruhu maddeye olan şuursuz ve otomatik bağlantısından kurtulunca, nefsin takıntılarından sıyrılınca keşif sahibi olacaktır. Bu ise kendi bilgisini ve Ruhsal Dünya’nın bilgisini arılayıp, uygulaması anlamına gelir.

İÇ UYANIKLIK

Demek oluyor ki, her birimiz için bir Dabbe’ nin çıkması lazımdır. Yani Ruhsal Âlem’e bağlılığı ifade eden bir iç uyanıklığın meydana gelmesi lazımdır. İnsanlığın şimdiki durumunda öyle bir uyanma yoktur. Bugün aldanma devresi içinde bulunan insanlıkta, uyumakta olan bir insanlık âleminin vicdanında, henüz Ruhsallığa karşı bir emniyet şuuru ortaya çıkmamıştır. Eğer bir küçük kıyamet kopacaksa, kendimizde bir değişiklik olmaya başlayacaksa, kendi nefsimizde böyle bir şey aramamız lazımdır.

Kendimizde göğe karşı böyle bir emniyet şuuru doğuyor mu? Rutubetin yayılması gibi, bizde uyanıklığa doğru giden bir gelişme başlamış mıdır? Eğer böyle bir hal teşekkül etmeye başlarsa, uyanmaya doğru, kıyama doğru, bir gidiş var demektir.

Sufiler arasında, en yüksek makam, Abid’ lik makamıdır. Abid, sadece ibadet eden, yani hakiki kul olan demektir. Bir sürü düşünceden, rütbeden ve sıfattan sıyrılmış olarak sadece kulluk yapar. Onun üzerinde bir tek ağırlık bile kalmamıştır. İnsanın kul olduğunu idrak etmesi lazım. Ama biz kendimizin kul olduğunu idrak ediyor muyuz? Elimize biraz para, biraz mevki, biraz kudret geçse, yapamayacağımız şey yoktur; aslan kesiliriz birbirimize karşı…

Astroset

 

 

 

 

Hakkında Çiğdem Sarıgül

1969 yılında Almanya' da doğdum. 1996 senesinden beri Antalya' da özel bir hava yolu şirketinde çalışıyorum. Kendimi bildim bileli bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırmaya çalışıyorum. : )

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.

x

Check Also

buddha

DURUGÖRÜ NEDİR?

  En basit tanımıyla Durugörü: Beş duyunun dışında, eşyaları, olayları ve düşünceleri algılama ve ...