god_amongst_gods_by_liquidstylez

Sirius, Süleyman Tapınağı ve Ufo’ lar

 

the_eye_of_horusTapınakçılar gizli örgütü içinde “Shemsu Hor” (Horus’un gözüne tapan kült/grup) diye bilinen bir grup vardı. Shemsu Hor, aslında Mısır’da bulunan eski bir İbrani kültünün adıydı. Bu kültün inancına göre,“Sirius’lular”, İbranileri yaratmış ve eski Mısır kültürünü geliştirmişlerdi.

Masonlar, tarikatlarının ve medeniyetin kökenleri hakkında çok ilginç bir hikâye anlatırlar. Onların inancına göre, Sümerlilere kadar uzanan mitolojik bir geçmişte, dünyadaki medeniyet, Sirius yıldız sisteminden gelen ilahi ziyaretçilerin balığa benzediği belirtilerek “Oannes” diye adlandırılır.

Bu yabancı ziyaretçilerin evi, Sirius yıldızı, eski Mısırlılar için çok önemliydi. Bu sebeple hem takvimlerini, hem de tapınaklarının yönünü Sirius’a göre ayarlamışlardı. Harry Leblson, “The Search for Ancient Astronauts” (Eski Astronotları Araştırma) adlı kitabında balığa benzer dünya-dışı varlıklardan bahseder.

Binlerce yıl önce dünyayı ziyaret ederek dünyaya medeniyet getiren dünya-dışı varlıklar, aynı zamanda getirdikleri inşaat ve geometri prensipleri ile Masonluğun kuruluş efsanelerini oluşturmuşlardır.

kİlginçtir ki, 20. yüzyılda da “Oannes” efsanesine inananlar vardı. Afrika’daki “Dogon” kabilesi bununla ilgili ilginç bir gizli kozmolojik tradisyonu halen muhafaza etmektedir. Dogon gelenekleri asırlardan beri ağızdan ağıza nakledilmektedir. Bu gizli gelenek, bundan türeyen bazı dini inançların ve gizli örgütlerin (Illuminati) dogmalarını oluşturmaktadır.

Dogon mesajları da böyle bir dünya-dışı temasın olduğunu doğrulamaktadır.

Dogon’lar yalnız Sirius’u değil, küçük uydusu Sirius B’yi de biliyorlardı. Sorun şu ki, Sirius B çıplak gözle görülemiyordu ve ancak 20. yüzyılın güçlü teleskopu sayesinde keşfedilebilmiştir. Dogon’ların bildikleri yalnız Sirius’la sınırlı değildi.

Onlar:

– Bir teleskop olmadan bu gerçeği öğrenme imkânları olmamasına rağmen, Satürn’ü çevresinde bir halka olduğunu biliyorlardı.

– Güneş sistemimizdeki gezegenleri ve Samanyolu’nu biliyorlardı.

– Dogon’lar, dünyanın uydusu Ay için “Bir ölünün kurumuş kanı kadar kuru ve ölü” diyorlardı.

– Jüpiter’in dört uydusu olduğunu biliyorlardı.

– Dünyanın ekseni etrafında döndüğünü biliyorlardı.

– Sirius B’nin Sirius A etrafındaki yörüngesel periyodunun 50 yıl olduğunu biliyorlardı. Teleskop olmadan böyle bir gerçeği nasıl tespit edebilmişlerdi? Bu bilgileri nereden almışlardı?

Dogon’lar, bu bilgileri “Nommo” dedikleri ve binlerce yıl önce disk şeklindeki araçlarla Sirius’tan gelen, zeki amfibik yaratıklardan aldıklarını söylüyorlardı. Dogon’lar Nommo’ya “Dünyayı Şekillendirenler”diyorlardı. Bu deyim masonik literatürde “Yapıcılar-İnşaatçılar” kavramına denk gelmektedir. (Mason kelimesinin “duvarcı” anlamına geldiğini hatırlatmak isterim.)

Dogon’ların kuzeni olan “Bozo” kabilesi, Sirius’a “Göz Yıldızı” demekteydi ki, bu kavram, bize “Üçgen içindeki göz”le sembolize edilen “İsis”i hatırlatmaktadır.

dogon-siriusSirius’un helezoni yükselişi, hem Mısır, hem de Dogon dinsel seremonilerinde çok önemli bir yer tutuyordu. Dogon’lar Sirius’un helezoni yükselişini, merkezinde çiçeğe benzer bir güneş ihtiva eden bir haçla sembolize ederlerdi ki, bu haç “Gül Haçlı”lar ve takipçileri Masonlar ve “Ordo Templi Orientis”(OTO) tarafından da kullanılmaktadır.

Michael A. Hoffman, “Secret Societies and Psychological Warfare” adlı kitabında, Sirius’un en üst okült çevrelerde “kozmoz”un gizli tanrısı” olarak nitelendirildiğinden bahseder.

Yazara göre, tamamlanmamış piramidin üzerindeki “her şeyi gören göz”(Bu sembol, bir dolarlık banknot üzerinde rahatlıkla görülebilmektedir.) Sirius’un gözünü ve onun gözetimini sembolize etmekteydi.

Masonik inançlar üzerine yapılan bir araştırmada, “kardeşliğin” binlerce yıllık Osiris/İsis/Güneş tanrısı/Ana tanrıça programının güncelleştirilmiş bir versiyonu olduğu ortaya çıkarılmıştır. Bu tip bir tapınç, yazılı tarihinin başlangıcına kadar izlenebilmektedir. Bu mitoloji, eski Mısır rahiplerinin İsis/Osiris, Güneş/Ay kült’ünde kristalize olmuştur.

Güneş/Ay programının üstatları (Masonluk bunun gönümüze kadar gelebilmiş önde gelen kolundan biridir.) kendilerine “Illuminati” diyorlardı. “Illuminati-Aydınlanmışlar”, güneş tanrısına tapan üstatlara verilen isimdi.

İsis/Osiris inancı, ilk çağ gizem dinlerinin ve bundan türeyen Mason ritüellerinin temelini teşkil etmiştir.

eye“Işık” sembolizmi, bütün Gizem dinlerini kaplamıştır. Üstatlar, “ışığı gördüklerini” ve “gözlerinin açıldığını” söylüyorlardı. Bütün bu ritüeller, geceleri mağaralarda yapılıyordu.

Işık=Aydınlanma=Illuminati.

Günümüzde Gizem inançlarını devam ettiren Avrupa mezhepleri içinde ne önemlisi, “Priory of Sion”(Siyon Manastırı)dır.

Gnostik mezheplerden Kathar’lara ait son zamanlarda ele geçen bir belgenin tercümesiyle onların doğrudan bir “İsis” kültü olduğu ortaya çıkarmıştır.

“Gül-Haçlı”lar ve “Tapınak Şövalyeleri” gibi gizli örgütlerin düşünce yapısını en çok etkileyen, Yahudi/Gnostik mistik pratiği olan “Kabala” olmuştur.

Kabbala’nın Hür-Masonlar üzerinde büyük felsefi etkisi olmuştur.

Masonlar 1700’lü yılların ortalarında, Sirius yıldızının önemini belirten pratiklerinin yanı sıra, Güneş tanrısı/Ana tanrıça mitolojisine dönmüşlerdi.

Masonluk, Gnostik bir din olmanın ötesinde, dünya politikası ve dünya istihbarat örgütlerinin büyük etkisi ile günümüzdeki en etkili ve her yere ulaşabilen en aktif “Illuminati” cephelerinden biri olmuştur.

Masonluk gibi gizli örgütlerin tarih boyunca, bugün UFO’lar diye adlandırdığımız, diğer dünyalardan gelen ziyaretçilerle hep bir şekilde bağlantıları olmuştur.

Tarih boyunca birçok okültist, dünya-dışı ziyaretçilerden kanal bilgisi aldıklarını iddia etmişlerdir. Illuminati mensubu olan Roger Bacon, Jerome Cardan ve ünlü Leonardo de Vinci başka dünyalardan varlıklarla temas kurduklarını iddia etmişlerdi.

Acaba orta çağlarda Nommo’lar geri dönmüş olabilirler mi?

Masonların bizim inanmamızı istedikleri kutsal bir misyonu vardı; Sirius yıldız sisteminden gelen ölümsüz kan bağına dayanan eski bir tradsiyonun planlarının tamamlanabilmesi için (Süleyman Tapınağının yeniden inşası ve “Dünya Kralı”nın taçlandırılması) “TEK DÜNYA HÜKÜMETİ”’nin kurulması gerekiyordu.

Fransız UFO araştırmacısı Jacques Vallee, Paris’te ilginç bir UFO grubu ile temas kurmuştu.

Bu gruba“ Melkisedek Tarikatı” deniyordu ve amblemi “David Yıldızı” (6 Köşeli Yıldız) idi. Tarikatın programı“ TEK BİR DÜNYA HÜKÜMETİ” kurmayı ve -UFO eğilimli kendi dinleri hariç- dünyadaki bütün dinlerin ortadan kaldırılmasını hedefliyordu. Tarikat mistik pratiklerinde –OTO ve Hür-Masonlar gibi diğer okült grupların da kullandığı Yahudi mistik kozmolojisi Kabala’yı  kullanıyordu.

Dünya Dışı Klonlama Kültü; Rael’ciler

 

Vallee’nin araştırdığı diğer bir UFO grubu da Rael kültü idi. Kurucusu Fransız Claude Vorilhon bir gün dağlarda gezinirken, yakınlarında bir UFO görmüştü. UFO’nun üstünde, içinde bir gamalı haç ihtiva eden “DAVİD YILDIZI” amblemi vardı.

Araçtan inen yaratık onunla konuşmaya ve ona “Rael” diye hitap etmeye başlamıştı. Vorilhon’un “Elohim” diye adlandırdığı yaratıklar ona bir misyon vermişlerdi.

0eed3760019fee4081f807b238969d7cVorilhon’a verilen bilgilere göre, insanlar Elohim tarafından DNA değişiklikleri ve klonlama ile yaratılmışlardı. Rael ismini kullanan, Vorilhon taraftarlarına “YENİ BİR DÜNYA HÜKÜMETİ ve yeni bir para sistemi kurulmalıdır!” diyordu.

İşte dünyada ilk defa bir bebek klonlandığını bütün dünyaya duyuran bu Raelciler olmuştu.

Vorilhon, bütün dünyaya verdiği mesajda Tanrı olmadığını, insanların ancak klonlama yoluyla ölümsüzlüğe ulaşabileceğini söylüyordu.

13 Aralık 1973’de Vorilhon, Fransa’daki Clermont-Ferrand volkanik dağının eteklerinde gezerken, bir UFO’nun yakınlarında bir yere indiğini görmüştü.

Donuk gri derili ve büyük siyah badem gözlü humanoid (insanımsı) yaratıklar, onu araçlarına alarak, insanlığa bir mesaj götürmesini istediler. Uzaylılar, ona ilk insanı 25.000 yıl önce klonlama yoluyla yarattıklarını söylediler. Gri’ler kendilerine İncil’deki gibi, “Elohim”ler diyorlardı. Küçük yeşil yaratıkların söylediklerine göre, Vorilhon’un kendisi de bir klondu.

Vorilhon, misyonunun Tanrı’ın olmadığını yaymak olduğunu söylüyordu. Uzaylı atalarımızın insanları fiziksel ve cinsel bakımdan özgürleştireceklerini ve insanların ebediyen yaşamasına yardımcı olacaklarını iddia ediyordu.

Not: (Bu Rael kültü ile ilgili bilgiler yoruma açık. Ben şahsen şirketleşmiş, tarikatlaşmış gruplara karşı tepkiliyim. Bütüne hizmet etmediğini düşünenlerdenim. Ç.S.)

Uzaylıların ilk ziyaretinden 2 yıl sonra, onlar yeniden geldiler ve Vorlihon’u başka bir gezegene götürdüler. Vorilhon, burada Hz. İsa ve Buda ile karşılaşmıştı. Vorilhon “Onlar klonlama yoluyla ölümsüzlüğe kavuştular” diyordu. Rael’in iddiasına göre, kurucusu olduğu “Clonaid” şirketi, Rael, İskoçya’nın Sunday Herald gazetesi ile yaptığı özel bir röportajda, Eva’nın (Klonlandığı iddia edilen çocuğun ismi) 18 yaşına kadar dış dünya tarafından görülemeyeceğini söylüyordu.

header

Clonaid, çocuğun bir klon olduğuna dair bilimsel delileri ortaya koyacağını iddia ediyordu. Rael, klonlama deneylerini savunarak, “Biz barış ve sevgiden yanayız ama bakın Amerika ve İngiltere Irak’ta 100.000 sivili öldürmeye hazırlanıyor. (Bu yazının Irak savaşından önce yayınlandığın dikkat çekmek isterim.) Buna rağmen halk güzel bir küçük kızın klonlanma ile dünyaya gelmesine kızıyor!” diyordu.

Rael’in 55.000 takipçisi de insanların uzaylılar tarafından laboratuarlarda yaratıldığına inanıyordu. Rael’e göre klonlanmanın son hedefi, insanları ölüm anında klonlayarak, birkaç sene içinde büyüyen klona o, insanın hafızasını nakletmek olacaktı. İşte bu teknikle ebedi yaşam sağlanabilecekti.

7475763Rael, Hıristiyanlığa ve özellikle Vatikan’a klonlamaya karşı olduğu için saldırıyordu. “Papa”nın karşı olduğu her şeyi destekliyorum, Katolik Kilisesi insan doğasının en büyük düşmanıdır!” diyordu. Vorilhon’un öğretilerini kabul edenler, hem karşı cinsle, hem de aynı cinsle PASAKLI KIZ yapma özgürlüğüne sahiptiler. Rael’ciler, uzaylılar ve özgür metalin garip bir karışımına inanıyorlardı.  İşin en ilginç yanı ise, Rael’in uzaylıların dünyaya ineceği yer olan İsrail’de bir elçilik açma girişiminde bulunmasıdır.

29.01.2003 tarihli BBC’nin haberine göre, Clonaid firması temsilcileri, Florida’da bir mahkemede dünyanın ilk klonlanan çocuğunun İsrail’de yaşadığını ve dolayısıyla mahkemenin yetki alanı dışında olduğunu iddia etmişlerdi. Herhangi bir DNA örneği olmadığı için, birçok bilim adamı klonlanmış bebek hikayesini inandırıcı bulmamaktaydı.

SİRİUS YILDIZINA TAPINMA

Okült araştırmacısı James Shelby Downard, “Sorcery, ben bir kımıl zararlısıyım, Assassination, and the Science of Symbolism” (Sihirbazlık, PASAKLI KIZ, Suikast ve Sembolizm Bilimi) adlı kitabında CIA’nın üst kademelerinde Sirius’a tapan bir kült olduğunu iddia eder. Bu CIA kültünün ayin yerlerinden biri, Kalifroniya’daki Palomar Gözlemevi’nin teleskop odasıydı.

Downard’a göre, burada Sirius – askeri istihbarat kültü teleksopik olarak odaklandığı “Köpek Yıldızı”nın (Sirius) ışığının odaya gelmesi ile- eski Mısırlı rahipler gibi ritüellere başlamaktaydı. Amerikan Askeri İstihbaratından Albay Michael Aquino (Satanik “Set Tapınağı”nın başı) oküktizmde Set’in Sirius’la eş değer bir tanrı olduğunu söylüyordu.

Anton La Vey’in (Asıl adı; Anton Lvey) “Şeytan Kilisesi”nin birçok üyesinin askeri çevrelerden geldiği bir sır değildir. Burada yeniden Sirius, okültizm ve askeri istihbaratın acayip birlikteliğini görüyoruz.

Bazı araştırmacılar UFO’ların ve mürettebatlarının giysileri üstünde, “Üçgen içindeki göz” amblemine dikkat çekmişlerdir. Bazı “Kara Elbiseli Adamlar” da aynı amblemi taşıyorlardı ve “Üçüncü göz halkından” olduklarını söylüyorlardı.

Son yıllarda Belçika’da çok görülen UFO’lar içinde, her köşesinde bir ışık yanan üçgen şeklindeki uçan araçlar çok gözlenmiştir. Bu belki de 1997’de Phoeinx/ Arizona’da görülen dev gemi ile aynıydı. Medya’da bu “uçan üçgenler” UFO olarak tanımlanmışlardı, ama gerçekte ABD Hava Kuvvetleri tarafından üretilen “çok gizli” bir uçaktı.

Köpek Yıldızı, Sirius-Işık Lordları-Üçgen İçindeki Göz-Illuminati-Set-Isis-Süleyman Tapınağı, David Yıldızı-Tanrının İsrail’le ahidi-Kabala ve Föniks, bütün bu semboller dünya kökenlidir. Illuminati örgütü (Bunun görünen kolu olan Masonlar), kendi mitolojisinin eski Mısır’a dayandığını iddia eder.

1800’lerdeki İskoç Riti Masonluğunun başı olan Albert Pike, “Sirius’un parlak ışığı localarımızı aydınlatır” diyordu. Pike’ye göre Sirius, üçgen içindeki göz, ana tanrıça İsis ve Pentagram eş anlamlıydı.

Illuminati ve ilgili örgütlerin (Hür-Masonlar ve Siyon Manastırı) en gizli sırrı, KUDÜS’TEKİ YIKILAN SÜLEYMAN TAPINAĞINI YENİDEN İNŞA ETMEKTİR.

Temple-of-Solomon-PaintingSırrın içindeki sır, “Yeni Dünya Düzeni”nin amacında gizlidir. Yani Kral David soyundan gelen bir Mesih-Deccal’ın taç giymesidir.

Bu aynı zamanda Tapınak Şövalyeleri’nden bugüne, Yeni Dünya Düzeni’nin ve Illuminati’nin değişmeyen planıdır. Son yıllardaki en yüksek seviyedeki manipülasyonlar, İncil kehanetlerinin gerçekleştirilmesi, Müslümanların kutsal mekânları olan Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın yıkılarak, Masonların felsefesinin köşe taşı olan Kudüs’teki Süleyman Tapınağı’nın yeniden inşası ve onun tahtına da David soyundan bir “DÜNYA KRALI”nın oturulması yönünde yapılmaktadır.

Yahudi ve Hıristiyanların “Tapınak Tepesi” adını verdikleri mevkîde yer alan bu iki İslam mabedini havaya uçurmak için birçok terörist örgüt (İsrail istihbaratlı ile bağlantılı) teşebbüste bulunmuştur. Böyle bir şey gerçekleştirdiği takdirde, Yahudiler ve Araplar – Museviler-Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında kutsal bir savaş çıkması kaçınılmazdır.

Mescid-i Aksa’nın yıkılmasıyla Ortadoğu’da III. Dünya Savaşı’nın çıkması, ne Yahudi fundamentalistlerinin, ne fundamentalist Hıristiyan mezheplerinin, ne de Masonların pek umurunda değildir. İslam mabetlerini havaya uçuracak İsrailli terörist örgütlere, ABD’deki Hıristiyan örgütlerden milyonlarca dolar yardım akmaktadır. Yahudi ve Hıristiyan inançlarına göre, Süleyman Tapınağı’nın yeniden inşası, Mesih-Deccal’ın gelişini hızlandıracağı gibi, Hz. İsa’nın ikinci gelişine de neden olacaktır.

Kaynak: Turgut Gürsan – Agarta ve Yeraltındaki Gizli Uygarlıklar

Resim Düzenleme: Çiğdem Sarıgül

Hakkında Çiğdem Sarıgül

1969 yılında Almanya' da doğdum. 1996 senesinden beri Antalya' da özel bir hava yolu şirketinde çalışıyorum. Kendimi bildim bileli bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırmaya çalışıyorum. : )
x

Check Also

a12ef2d9491d550e87de06cf61048f8c

İlk Önce Kendini Düzelt!

  Doğanın, yeşilin elden gittiğini düşünüp, tepki gösterip açık havada iğrenç sigara dumanıyla havamızı kirletenler, yerlere ...