Kişisel Gelişim

İnsan Ve Enerji

Kurduğumuz iletişimler sırasında birbirimize aktardığımız çok çeşitli enerji türleri vardır. Ve bunlar sadece elektrik ya da manyetik enerji türünden enerjiler değil aynı zamanda spiritüel, astral veya ruhsal olarak tanımlayabileceğimiz enerjilerdir. Bu enerjileri birbirinize aktarırken ortamın uygun olup olmadığını anlamak için öncelikle ilgi alanınızın genişliğini tespit etmeniz gerekir. İletişim kurabildiğiniz alanlarınız varsa bu, orada sevgi enerjisinin nakline uygun bir kanallaşmanın mevcut olduğunu gösterir. Çünkü iletişim kurulması demek, karşılıklı enerjilerin birbirlerine yakın seviyede olmaları demektir.

Tam iletişim demek – örneğin telefonun, radyonun, televizyonun ve bilgisayarların birbirleriyle tam iletişimi demek – onların bütün frekanslarının, her şeylerinin birbirini tutması demektir. Yani tam bir frekans uyumu söz konusudur. İletişim kurabileceğiniz alanların olup olmadığını kontrol etmek için frekanslarınızın uyup uymayacağını anlamanızı gerektirecek birtakım ölçümler, araştırmalar yapmanız gerekir. Bilgi alanınızın genişliği meselesini ele almanız lazımdır.

Toplum içerisinde yani çeşitli benliklerin bir arada bulunduğu bir yerde yaşarken, o benlerin kendi aralarında bir anlaşmaya varmalarını sağlamalıyız. O benlikler karşı karşıya gelebilmeli, birbirlerinin enerjilerini alıp vermeye hazır olmalıdırlar. Fakat burada örf ve adetler ya da diğer eğitim şekilleri devreye girmekte ve onlar sebebiyle oluşan birtakım kabuklar, önyargılar bu karşılaşmaları yani insanların birbirlerinin gözlerinin içerisine bakmalarını engellemektedir.

Doğrudan doğruya birbirlerine bakamayan gözler ise birbirleriyle enerji alışverişinde bulunamazlar. Dolayısıyla bu enerjiler ister sevgi enerjisi, isterse başka türlü bir enerji olsun, birbirleriyle ilişki kuramazlar. Sevgi alışverişlerinde titreşimlerin uyum içerisinde olması gereklidir. Kişinin, kozmostan aldığı yüce enerjiyi, sevgi enerjisini kendi varlığında değişik bir vibrasyona tabi tutarak onu diğer insanlara, diğer varlıklara göndermesi, onlarla bunu paylaşması o kadar kolay bir iş değildir.

“Ben seni seviyorum” demekle sevgi enerjisi iletilmez. Hareketlerle de bu enerjinin iletilmesine yardım etmek lazımdır ama bu hareketlerin çok samimi olması gerekir. Yapmacık hareketler uyum sağlatmaz. Hareketlerin samimi olması demek, onların sevgi enerjisinin gücüne, kapasitesine uygun bir şekilde ortaya çıkmaları demektir. Bunun gerçekleşebilmesi için ise fedakârlık duygusunun çok yüksek bir seviyeye çıkması gerekir.

Çünkü seven ve sevilen arasındaki fedakârlık duygusu en yüksek seviyesini bulmazsa, belli bir zaman sonra sevgi enerjisinin paylaşımında, aktarımında birtakım frekans düşüklükleri meydana gelir, seven ve sevilen arasında bir seviye farkı oluşur. Hâlbuki sürekli akış halinde olan sevgi enerjisini, dar şuur evrimi içerisinde dünyada ya da geniş şuur evrimi içerisinde ahirette doğrudan doğruya iletebilmemiz çok önemlidir. Samimiyet dediğimiz budur; doğrudan doğruya iletebilmek, araya hiçbir vasıta koymamak. Vasıtalar daima bir seviye meydana getirir, bir yükseklik-alçaklık, bir farklılaşma meydana getirir.

Hâlbuki kendi varlığımız içerisinde bu seviyeyi bizim bizzat düzeltmemiz gerekir. Seviyesizlik varsa seviyeyi yükseltmek yani sevgide samimiyeti, yapıcılığı, fedakârlığı yaşamak gerekir. Bunları gerçekten realite ettikten sonra artık sevginin başka birisine aktarmamasına ve oradan da size sevgi enerjisinin gelmemesine imkân yoktur. Yani uygun ortamı yine varlıkların kendilerinin yaratması lazımdır. Fedakârlık, tolerans, özveri ve uyum gibi özellikler sevginin temelini teşkil ederler.

Burada önemli bir noktanın daha üzerinde durmamız gerekmektedir ki, o da enerjilerin dozunun ayarlanması meselesidir. Bırakın sevgi enerjisini, bizler hiçbir tür enerjiyi dozunda kullanabilme yetkisine ve yeteneğine sahip değiliz. Dar şuurlu bir evrim süreci içerisinde bulunmamız bazı incelikleri gözetmemize ve bazı özellikleri kullanmamıza engel olmaktadır. Enerjiyi veriş dozunu ayarlamak için epey zorluklar çekiyoruz. Bu, gerçekten zor ve ayrıca da çok tecrübe ve maharet gerektiren bir konudur. Fakat aslında varlığımızın kendi dışındaki varlıklarla ve eşya ile olan uyumu bu dozu kendiliğinden ayarlar. Uyumlu bir bağlantı kurduğumuz zaman, enerji akışının debisinde, taşıdığı yükte kendiliğinden bir ayar meydana gelir.

Karşı tarafla uyum sağladığınız için karşı tarafa zarar verebilecek, onun tekâmülünün seyrine veya seçme özgürlüğüne, varlıksal ilkelerle alâkalı her türlü bütünlüğüne zarar verebilecek, engel olabilecek hiçbir şey yapmazsınız çünkü uyum sağlamış durumdasınızdır.
Ayrıca doz ayarlamasına ihtiyacınız yoktur. Uyum sağladığınız ölçüde ilettiğiniz sevgi enerjisinin de dozu yükselir. Daha çok sevmeye başladığınız zaman da yaptığınız fedakârlıklar, özveriler artık herhangi bir sınır taşıyamayacak şekilde kendiliklerinden artarlar. Artık “Acaba sevgimi belli etsem mi, etmesem mi, sevgimi belli edersem karşı taraftaki bunu istismar eder mi, sevgimi kötüye kullanır mı?” diye düşünmezsiniz. Çünkü uyum sağlamışsanız muhakkak birtakım kıstaslarınız olmuştur, birtakım araştırmalar yapmış, replikler almışsınızdır.

Enerjiyi o tarafa yönelttiğiniz zaman, o enerji “cevap enerjisi” dediğimiz bir karşı enerjiyle size dönmüş ve sizin gereken ayarlamaları yapmanızı sağlamıştır. Karşımızdaki kişinin inançlarıyla, örf ve adetleriyle, annesiyle, babasıyla, kendisiyle, yetişmesiyle, terbiyesiyle, kafa yapısıyla hatta enkarnasyon ihtiyaçlarıyla alâkalı kabuklar ise gerçek sevgi akışında bir engel teşkil edemezler çünkü karşılıklı bir anlayış, bir uyum söz konusudur. O kabuklar uyum sağlayamamanın sonucunda meydana gelen dirençlerdir, zaten uyum sağlamak demek dirençlerin ortadan kalkması demektir.

Eğer karşınızdaki insanın size karşı bazı dirençleri varsa, onun sevgisi biraz evvel açıklamaya çalıştığım şekilde, fedakârlık oranı olmayan bir sevgidir, fedakârlıkla beraber gitmeyen bir sevgidir ki bu, sevgi değildir. Bu sevgi sadece bazı dünyasal çıkarlarla alâkalı olan, kısa vadeli, basit, yüzeysel menfaatlerle alâkalı olan bir sempatize oluş durumudur. Ortam değiştiği zaman, sempati de hemen değişebilir. Bir anda tek bir kelimeyle yok olabilir.

Ergün ARIKDAL

Çiğdem Sarıgül

Çocukluğumdan beri bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırıyorum. : )

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu