Âb-ı Hayat
Âb-ı hayat, içeni ölümsüz yaptığına inanılan bir çeşit içecek olarak efsanelerde geçer. Bir diğer adı da Bengü su’dur. Bengü kelimesi, Türkçe ’de ebedi, sonsuz demektir. Örneğin, Orhun Abidelerinde, bizzat Bilge Kağan diktirdiği yazıtlara ebedi taş anlamına gelen “Bengü taş” demiştir.
Âb-ı hayat, terim anlam olarak suyun yaratılış inancındaki yaratma imini alıp ölümsüzlük, ebedilik kavramlarına bağlamıştır. Bildiğimiz gibi “su” kavramında hayat, canlılık, yaratıcılık vardır. Dünya’nın ve Dünya’daki varlıkların yapıtaşı sudur. Su sayesinde bir ağaç canlanır ve gelişir.
Âb-ı hayat, Türk kültüründe oldukça sık ve özellikle din, mitoloji, edebiyat alanlarında sık sık karşımıza çıktığı gibi, yabancı kültürlerde de, “Felsefe Taşı” gibi imlerle karşımıza çıkar. Ama Felsefe Taşı konusu başka yazımızın konusu olsun. Biz şimdi Türk kültüründeki Âb-ı hayat’a odaklanalım.
Âb-ı Hayat’ın kökeni Sümerlere kadar uzanır ve dini kaynak olarak Hızır ve İlyas Peygamberlerle ilişkili kılınmıştır. Söylentiye göre âb-ı hayat’ı ilk içen insanlar Hızır ve İlyas Peygamberlerdir. Özellikle Hızır, âb-ı hayatla ilgili ilime sahip olan zât olarak geçer. Ve yine dini kökenli bir efsaneye göre; Musa Peygamber, Hızır’ı bulmayı çok istemiş ve aramaya çıkmıştır.
Allah’ da ona ölü bir balığı kovasına koyup yanına almasını ve balığın canlandığı yerde Hızır’ı bulacağını söylemiştir. Daha sonra Hz Musa yazılı kaynaklarda “iki denizin birleştiği yer” olarak geçen ve tahminlerce Cebeli-Tarık Boğazı civarları olan (Akdeniz ile Atlas Okyanusunun birleştiği nokta) bir yerde dinlenmek için durmuştur.
Ve burada bir su kaynağından abdest alırken ellerinden damlayan su kovadaki ölü balığın üzerine sıçramış ve ölü balık canlanmıştır. İşte balığı canlandıran bu su âb-ı hayattır ve burada da Musa peygamber Hz Hızır’ı bulmuştur.
Ayrıca Gılgamış, Oğuz Kağan, Köroğlu gibi destanlarda ve Büyük İskender’in hayatında âb-ı hayat’a ilişkin izlere rastlanır. Âb-ı Hayat, Zulmat denilen hayali, ütopik veya şu an yeri sır olan bir ülkede bulunur.
Yaygın anlatıya göre bu ülkeyi tek bulan Hızır ve İlyas’tır ve onlardan başka da kimse bulamayacaktır. Yaygın olmayan bir başka söylentiye göre de, vücudundaki dayanılmaz ağrılardan bunalan Büyük İskender uzun yılar bu suyun peşinden koşmuş ve bulmuştur. İçtiği bu su vücut ağrılarına iyi geldiyse de ölümsüzlük kazanmadığını biliyoruz.
Âb-ı hayat kavramı, efsanelerdeki ölümsüzlük veren su anlamından başka, Halk Edebiyatındaki bade içme geleneğinde karşımıza çıkar. Halk ozanları, rüyalarında bir güzelin elinde bade denilen bir tür sıvı içerler. Bu sıvıyı içtikten sonra halk şiiri söyleme ilhamını aldıklarına inanırlar.
İşte bu sıvı inanışa göre âb-ı hayattır. Buradaki ölümsüzlük kavramı ise, şairin badeyi içtikten sonra eşsiz şiirler yazıp, eserleri vasıtasıyla ölümsüz olduklarıdır. Nitekim Karacaoğlan bugün şiirleriyle yaşayan ve bizler öldükten sonra da yaşamaya devam edecek olan bir halk şairidir.
Netice olarak âb-ı hayat efsane mi gerçek mi? sorusuna tam olarak bir cevap vermemiz imkânsız. Fakat gerek bizim kültürümüzde, gerekse dünya kültüründe önemli bir yeri olduğu aşikâr olan bu simgenin, mitoloji, edebiyat gibi alanları zenginleştirip katkılarda bulunduğu apaçık ortadadır.
Alıntı