Önemli - İlginç Kişiler

İSAAC NEWTON VE GİZLİ İLİMLER

dddGizli ilimlerin en dikkat çeken dalı hiç kuşkusuz, Alşimi yani Simyacılıktır. Simya ustası gerçekten de ilginç bir karakterdir. Öncelikle yalnız bir kişidir, hiç kimseyi kendi öğretisini kabule zorlamaz. Araştırmalarında istese de istemese de Gizlilik (Occult) kurallarına uymak zorundadır. İnsanların gözünde bazen Esrarengiz Adam, bazen Deli, bazen de Zavallı olarak kendine yer açmıştır ama bunların hiçbirini de umursamamıştır. Simyacılık, öte yandan uğraşılması en güç ve meşakkatli çalışmadır; çoğunlukla aradığını değil bulduğunu kabullenmek zorunda kalınır. Örneğin bir Alman Simyacısı, altın yapacağım derken seramiği keşfetmiştir ama bunun cezasını tutuklanarak ve işkence çekerek ödemiştir. Ne var ki seramik, çanak, çömlek ve tabak yapımında kullanılmaya başlayınca çok büyük paralar kazandırmıştır ama Simyacı bu büyük gelirden sadece bir konuda kazançlı çıkmıştır; Kendisini hapsettiren Kral ona artık işkence yapılmamasını buyurmuştur, o kadar!

Sir Isaac Newton’un Simyacılığı ve Gizli İlimlere olan düşkünlüğü Bilimcilik pazarlayan akademik çevrelerde hemen hiç duyulmamıştı. Öyle ki Newton’u fizik, optik ve matematik dışında değerlendirmeye kalkışan akademisyenler de, yukarıda anlattığım Simyacı gibi, susturulmuşlar ve adlarını ve sanlarını yitirmek zorunda bırakılmışlardır. Newton’un yaşamının neredeyse tamamını Okült, Alşimi ve Kadim Kutsal Metinleri ve onlarda şifrelendiğine inandığı Gizli bilgileri çözmekle geçirdiği 1936 yılına kadar hiçbir akademisyen tarafından cesaret edilerek dile getirilememiştir. Zaten Newton’un gizli hayatını bilen de pek olmamıştır. 1886’da kimlikleri bilinmeyen kişiler Cambridge Üniversitesi’nin en üst düzey yöneticilerine ellerinde Newton’a ait belgeler bulunduğunu ve bunları üniversiteye bağışlamak istediklerini bildirdiklerinde; Üniversite yöneticileri bu büyük koleksiyona şöyle üstün körü bir bakış atfettikten sonra, “Bunlar Newton’un eğlenmek için yazdığı metinlerdir. Bunları bizdeki fizik ve matematik külliyatının eki olarak arşivimize almak Bilimin Tanrısı Sir Isaac Newton’a hakaret olur,” diyerek ellerinin tersiyle itmişlerdir.

1936’da aynı Newton Külliyatı bu kez Sotheby’s müzayede şirketi tarafından satışa çıkarıldı. Üniversiteler bu külliyatla yine ilgilenmediler. Öyle ya, Newton sadece Bilim ve Akıl’dan oluşmuş bir dahiydi, onun böyle Hokus-Pokus işleriyle uğraşmış olması düşünülemezdi ve düşünülmesi teklif bile edilemezdi. Ama çok ilginç iki bilim adamı böyle düşünmüyorlardı. Bunlardan birincisi Newton’a ait olan dev külliyatın Simya ve Hermetizm ile doğrudan bağlantılı bölümünü, diğeri de 800 büyük dosyadan (folio) oluşan İncil ve Eski Ahit araştırmalarını kapsayan bölümleri satın aldılar.

Newton’un Alşimi alanında yaptığı çalışmaları altı yıl süreyle inceleyen alıcı, kapitalist iktisat anlayışının ünlü kuramcısı ve matematik dehası John Maynard Keynes’ti. Keynes altı yıl süreyle Newton’un külliyatı üzerinde çalışmıştı. 1942’de, II. Dünya Savaşı’nın en yoğun yaşandığı günlerde ünlü Royal Society Club’da Newton’un Gizli Hayatı Alşimi başlıklı bir konferans verdi. Üniversite yöneticileri Keynes’in böyle bir konferans vereceğini duyunca çok şaşırdılar ama onu cezalandıramadılar. Keynes konferansında mealen şöyle konuştu:

eeee“18. yüzyılda Newton, çağdaş bilim adamlarının en büyüğü ve öncüsü bir dahi olarak tanıtılmış, sadece Bilim ve Akıl’dan oluşmuş bir Buz kalıbı gibi lanse edilmiştir. Ben Newton’u bu ışık altında görmedim. Bu külliyatı okuyan başkaları da eminim benim gibi düşüneceklerdir. 1696’da bu yazdıklarını sandıklara doldurup Cambridge’den ayrıldığı günden bu yana hiç okunmamış olan bu yazılar şimdi okuyan biri, Newton’un gerçekte Akıl-Çağı’nın ilk Tanrısı ve Öncüsü değil, tam tersine Babil ve Sümerlerden beri yaklaşık 10.000 yıldır var olan gizli entellektüel dünyanın SON TEMSİLCİSİ BİR MAJİSYEN olduğunu anlayacaktır. Magi, Newton’a saygın ve samimi bir ziyarette (homage) bulunabilir (Magi, İsa Mesih doğduğu zaman onu ziyarete gelen üç Kahin’den birincisi, Baş-Kahin veya sihirbaz (İncil’e göre)

Keynes, aynı konferansında Newton’un gerçekte Bilim adamı olmaktan çok bir Beyaz Majisyen (White Magician) olduğunu ve tüm Evreni, Baş Alşimist olarak gördüğü Tanrının belirli bir şifreleme (chyrptography) yöntemiyle yarattığına inandığını da hiç çekinmeden anlatmıştı. Anlatmıştı da ne olmuştu diyeceksiniz. Üniversite yönetimleri Newton’un bu yönünün genç bilim adamlarına ulaşmasını, onlar tarafından bilinmesini ve Newton’un bu gizli çalışmalarının onun bilimsel çalışmalarını nasıl etkilediğini öğrenmelerini engellemişlerdi. Keynes, bu durumu öğrenince Newton Külliyatını kendi miras listesinden çıkardı ve belki de inat olsun diye onun adına kurulmuş olan Cambridge Kings College’daki arşive bağışladı. Halen de oradalar.

Newton’un İncil ve Kadim Kutsal Metinlerle ilgili çalışmalarını satın alan kişi ise bu külliyatı 1948’de İngiltere’den yeni kurulan İsrail Siyonist Devleti‘ne kaçırdı ve MS15 kod adıyla kayıtlı olan bu 800 dosyalık külliyat 2009 yılına kadar sadece İsrailli Tanrıbilimcilerin ve araştırmacıların denetiminde kaldı. 2009’da israil, Newton’un bu külliyatını bir yıl süreyle sergileyeceğini duyurdu ve öyle de yaptı. Newton’un ikinci yaşamında yaptığı gizli Din araştırmalarının bir kısmı da böylece ortaya çıkmış oldu.

Üniversitelerin Newton’un kendi çizdikleri sanal portrenin dışında başka açılardan bilinmesi ve tanınmasını engellemeleri çok etkili olmuştu. Keynes’in ünlü konferansından yaklaşık kırk yıl sonra bir akademisyen, Sylvie Girard, Newton’un Alşimi ile olan bağlantısını dile getiren bir tez yazdı. 1981’de Les fondements de l’Alchimie de Newton / La Chase au lion vert adlı bu kez de, tahmin edebileceğiniz gibi, sadece çok dar bir çerçeveye mensup akademisyenler tarafından okundu ve geleneksel “Duymadım, Görmedim, Söylemedim” (Üç Maymun) sahnelendi. Sadece Mason Localarında Üstadlar bu tezi kendi aralarında tartıştılar ama okuyan ve duyan başka kimse olmadı.

Girard’ın okunmamış çalışmasından dört yıl sonra hiç beklenmedik bir yayın yapıldı. 1985’te, Newton’un İncil’in şifrelerini çözmek amacıyla yazdığı notlardan oluşan, Prophecies of Daniel and the Apocalypse of St John adlı kitabı, ilk baskısından tam 212 yıl sonra Faksimile lüks bir baskıyla yayınlandı (İlk baskısı 1733 tarihliydi ve sadece 100 adet Mason Locaları için basılmıştı. Newton sağlığında bu kitabını yayınlamak istememişti. Ölümünden altı yıl sonra bir akrabası tarafından Limited Edition olarak bastırıldı.)

ffffTarafımdan(Aytunç Altındal) yönetilen ve Zurich’de faaliyet gösteren Modus Vivendi yayınevinin ilk kitabı olan Newton’un bu İncil analizleri, değişik bir şekilde yayına sokulduğu ve Üniversite izinlerine takılmadığı için çok ilgi gördü. Dünya basınında yer aldı. İngiliz Times gazetesinden tutun NZZ‘ne kadar birçok ciddi gazete ve dergide özgüler yayınlandı. Böylece Newton’un bu hiç bilinmeyen yönü, yaklaşık 220 yıl sonra entellektüel dünyanın dikkatine sunulmuş oldu. Bu yayınlarda ilginç bir övgü yer almıştı: “Newton’un hiç bilinmeyen bu yönünü bize Aytun Altindal tanıttı. Bize kendi kültür-tarihimizi tanıttığı için ona teşekkür borçluyuz”

Sir Isaac Newton’un kütüphanesinde 1752 kitap kayıtlıydı. Bunlardan 170’i dorudan doğruya Okült, Simya ve Hermetizm’le bağlantılıydı. Kadim Kutsal Metinler ve bunlarla ilgili kitaplar da bir o kadardı. Newton’un kütüphanesindeki sadece 369 kitap Bilim kategorisindeydi.

Newton, Kadim Mısır ve Mezopotamya Metinlerine aşırı derecede düşkün bir bilim adamıydı. Ünlü İskenderiye Kütüphanesi’nden kaçırılarak yok edilmekten kurtarılmış olan bazı Hermetik metinleri okumuştu. Kendi döneminde kadar gelmiş tüm Antik literatüre vakıftı. Aristo’nun ve Ptoleme’nin Geocentrik kuramlarının karşısında adı Kilise tarafından unutturulmuş yeraltı Aristarchus’un Heliocentric (Güneş Merkezli) Kozmogonisini özgün metinlerden izlemişti. Aristarchus’un Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü iddia ettiği görüşleri, tabii ki, Aristo’nun “Dünya Merkezde, Güneş Döngüde” tezini savunan Kilise’nin hiç işine gelmemişti, onun için de Aristarchus’un adı tam 1.800 yıl duyurulmamıştı. Aristarchus’un tezini doğrulayan üç bilim adamı, Kepler, Kopernik ve Newton’dur. Günümüzde Ay’daki bir kratere Aristarchus’u ölümsüzleştirmek için onun adı verilmiştir. Onun adını sildirenleri ise bugün kimse tanımıyor ve anmıyor.

Benzer şekilde Newton, çağının en ünlü filozofları arasında adını Agora’ya yazdırmış olan kadın filozof Hypathia’nini yerçekimi konusunda bilinen ilk (basit) deneyleri anlatan tezlerini de okumuştu. Gerçekte Yerçekimi konusu Aristarchus tarafından dile getirilmiş bir olguydu ama YASASI bulunmamıştı. Kafasına Elma Düşen Adam Isaac Newton, bu Kadim Bilgi’yi Yasalaştırdı. Bunu da Simyacıların kullandıkları yöntemleri Bilim’e uygulayarak yaptı.

Newton Matematik Profesörü olarak atanabilmesi için gereken ve Katolik Tarikatları da kapsayan Yemini etmeyeceğini yazılı olarak bildirmesine rağmen bizzat Kral’ın emriyle bu yemini etmeden profesör yapılmıştır. Böyle bir uygulama o güne kadar işitilmiş değildi.

hhhhhhNewton’un Simyacılarla ve Gizli İlimler ile ya­kın ilişkileri olduğu Kral’a ihbar edilmiş ama Kral, 1504’te çıkartılan ve Simyacıların İdamla cezalandırmalarını öngören yasayı görmezlikten gelerek onu idam ettireceğine kendi Darphane’sinin başına geçirterek çok yüklü bir maaşa bağla­mıştır. Nedir ki, bu terfide 1540’larda VIII. Henry döneminde bizzat Kral Henry’nin ve sonra da kızı Kraliçe I. Elizabeth’in Alşimistleri koruma politikası rol oynamış olabilir. Tarihçi­lere göre, VIII. Henry Hazine’de altın kalmayınca -ve borç batağına batınca- kendi zamanının ünlü Alşimistlerini kendi koyduğu yasağı çiğneyerek gizlice Saray’a sokmuş ve onlar­dan Yeşil Aslanı (Altın) üretmelerini istemişti. Bu işleri o dö­nemde Ripley adlı Alşimist yönetmişti. Onun kızı I. Elizabeth de gelmiş geçmiş en ünlü Alşimistler’den sayılan John Dee‘yi kendisine başdanışman yapmıştı. Newton’u en çok etkilen­miş olan Okült ustalarından biri de John Dee olmuştu.

Belirtmek gerekir ki, Newton Darphane’nin başına atandı­ğında İngiltere Hâzinesi’nde altın kalmamıştı ve onun döne­minde İngiltere Hâzinesi nasıl olduysa birdenbire hem borç­ları ödedi hem de altın stoklarıyla ünlendi. Newton, eldeki belgelere göre, ikinci yüzyıldan kalma bir Simya elyazmasında anlatılan ve Simyacılar tarafından Kleopatra kod adıyla bilinen formülün şifrelerini çözmüştü ve arsenik kullanarak baz metalleri altına dönüştürebiliyordu. Bu dönemde Kral gibi Newton da olağanüstü bir zenginlik elde etmişti ki, bu da çok manidardır.

Newton tüm yaşamı boyunca gizliliğe çok düşkün ol­muştu. Bu nedenle hiçbir zaman dost ve sırdaş edinmemişti fakat yine de onun sırdaşı sayılabilecek iki unsurdan söz edilebilir. Bunlardan birincisi Clavis adını verdiği bir anı defteriydi. Newton aynı anda dokuz defter tutuyordu. Kimisine gözlem ve deneylerini, kimisine harcamaların -ki kuruşu kuruşuna yazmıştı- kimisine de Simya formüllerini yazıyordu. İşte Clavis de onun bu Sır defterlerinden biriy­di. Newton’un niçin bu adı seçtiği belki de onun Simyacılık yanını en iyi gösteren delildir. Çünkü Clavis, Latince Anah­tar demekti ama sadece Simyacıların kullandıkları özel bir deyimdi. 16. yüzyılda Müslüman Simyacılar İbn Hayyam ve Cabir’in eserleri Latinceye çevrilmişti ve bu eserlerden Arapça İlm-i Miftah (Anahtar/Şifreler İlmi) diye söz edilmişti. Bu ilim gizliydi ve sayılar ve harflerle bağlantılı şifreleri çözmekte kullanılıyordu.

Alıntı.

 

 

Sadullah Başar

1982 İstanbul doğumluyum. Yapı tasarım işi ile ilgilenmekteyim. Antik uygarlıklar, dinler öncesi tarih ilgi alanım. Manisa' da ikamet etmekteyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu