Gizemli Arkeolojik Tarihİnanç SistemleriÖne Çıkanlar

Taş Tapıcılığı

 

saturn3-424x640İlk filozofların öğretilerine göre dört elementin insanın dünyasal dörtlü yapısında bir karşılığı vardır. Taş ve toprak onun kemiklerine ve etine, su vücuttaki çeşitli sıvılara, hava gazlara, ateş ise vücuttaki ısıya karşılık gelir. kemikler cesedi ayakta tutan temel iskeleti oluşturdukları için, zihin, ruh ve bedenden oluşan bileşimi ayakta tutan tanrısal temel ruh için uygun bir amblem olarak görülebilir. İnisiye için kemikli parmaklarında bir tırpan tutan ölüm iskeleti, tanrıların babası Kronos’ u gösterir; Kronos’ un taşıdığı tırpan kendi babası Uranüs’ ü öldürürken kullanılmıştır.

Gizem okullarının dilinde insanoğlunun ruhları Satürn’ ün kemik tozlarıdır. Satürn’ e genellikle temel, dayanak sembolleri altında tapınılmıştır; o yaratımı ayakta tutan altyapı olarak düşünülür. Satürn miti, hakkında Yunanlılar ve Fenikeliler tarafından korunmuş parça parça kayıtlara sahip olduğumuz, kadim kıta Hyperborea’ yı yöneten aynı isimde bir kralla ilgili olarak tarihsel bir dayanağa sahiptir.

Polaris, Hyperborea ve Atlantis, modern dünyayı oluşturan kıtaların ve okyanusların altında uzandıkları için, geniş yüzeylerinde ülkeleri, halkları ve imparatorlukları taşıyan kayalar olarak sembolize edilmişlerdir. İskandinav gizemlerine göre kayalar ve uçurumlar kaynayan kilden, yaratım öncesi devasa bir canavar olan Ymir’ in kemiklerinden oluşmuştur. Helen mistiklerine göre ise kayalar Yüce Ana Gaya’ nın kemikleridir.

peter_paul_rubens_-_deucalion_and_pyrrha_1636Demir Çağı’ nın bitiminde, tanrıların insan neslini yok etmek için gönderdiği tufandan sonra, sadece Deucalion ile Pyrrha hayatta kalmıştı. Dua etmek için yıkılmış bir mabede girdiklerinde, mabet onlara tapınaktan çıkmalarını, başlarını örtüp kıyafetlerini çıkararak arkalarına annelerinin kemiklerini atmalarını söylemiştir. Tanrı’ nın şifreli mesajını, toprağın bütün yaratıkların Büyük Anası olduğu anlamında algılayarak, Deucalion yerden büyük bir taş alıp Pyrrha’ ya da aynısını yapmasını söyleyerek atmıştır.

Bu taşlardan yeni ve sağlam bir insan nesli çıkmış; Deucalion’ un fırlattığı taş erkekler Pyrrha’ nın fırlattığı taş ise kadınlara dönüşmüştür. Bu alegoride insan evriminin sırrı özetlenmiştir, çünkü ruh maddeye girerek minerali yavaş yavaş bitki mertebesine, bitkiyi hayvan mertebesine, hayvanı insan mertebesine insanı da tanrılar katına yükseltir.

Güneş sistemi Satürn feleğinin büyük çemberinden içe doğru işleyen güçlerle örgütlenmiştir; her şeyin başlangıcı Satürn’ ün hakimiyeti altında olduğu için, en makul çıkarım ilk tapınç biçiminin ona ve onun kendine özel sembolüne -taş-yöneltildiğidir. Satürn’ ün doğası demek ki, Güneş Tapınağının kalıcı temeli olan spiritüel kayayla eşanlamlıdır. Bu kayanın antitipik, alt oktavı ise kaba yüzeyinde dünya hayatının çeşitli türlerini besleyen kay Dünya gezegenidir.

Carnac
Carnac

Kökenleri belirsiz olsa da, kaya tapıncı hiç kuşkusuz ilk din biçimlerinden biridir. “Dünyanın her yerinde” diye yazıyor Godfrey Higgins, “ilk put, doğanın yaratıcı ve koruyucu güçlerinin bir amblemi olan, yere konmuş, sade, kaba bir taştır.” (Bkz. The Celtic Druids). Taş tapıncının kalıntılarına dünyanın birçok yerinde rastlanabilir. İngiltere’nin Carnak yöresindeki in bir düzenli sıra halinde düzenlenmiş çok sayıda işlenmemiş taşlardan oluşan menhirler, bu dinin en çarpıcı kanıtlarından biridir.

Bu monolitlerin çoğu gömülmüş oldukları kumun içinden 6 metre kadar yükselmektedir ve büyük olanların 125 ton kadar bir ağırlığa sahip olduğu hesaplanmıştır. Kimileri bazı menhirlerin gömülü hazinelerin yerlerini gösterdiklerine inanıyor. Fakat en inandırıcı görüş, Carnak harabelerini kadimlerin astronomik bilgisinin bir anıtı sayıyor. Britanya adaları ve Avrupa’ nın çeşitli yerlerine dağılmış olan bu dolmenle menhirler ve dikili taşlar şu anda var olmayan bir insan neslinin başarılarına ve varlığına sesiz ama onurlu bir tanıktır.

tumblr_m38g77353b1qzs3iqo1_1280İlk insanların mekanik başarılarını gösteren loganlar, yani sallanan taşlar özellikle ilginçtir. Bu eski taşlar yine bir taşın üzerine yerleştirilmiş, çok küçük bir çabayla sallanabilen fakat büyük çabaların yerinden edemeyeceği kayalardır. Yunanlılar ve Latinler bunlara canlı taşlar diyorlardı, bunlardan en ünlüleri Cebelitarık boğazındaki Gygorian taşıdır. Öyle mükemmel bir şekilde yerleştirilmiştir ki çok hafif bir dokunuşla sallanmaya başlayan bu kayayı yerinden etmeye birçok insanın gücü yetmez.

Herkül’ ün savaşta öldürdüğü Boreas’ ın iki oğlunun mezarları üzerine iki sallanan taş yerleştirildiğine dair bir efsane vardır. Bu taş öyle ustalıkla yerleştirilmiştir ki rüzgarla ileri geri sallanmasına rağmen hiçbir güç onu tepe taklak edemez. Britanya’ da birçok sallanan taş bulunur. Stonehenge’ de de artık yerinde durmayan bir sallanan taş bulunmuştur (Bkz. The Celtic Druids). İlginçtir, Stonehenge’ in iç halkasını oluşturan yeşil taşların Afrika’ da getirildiğine inanılmaktadır.

Lingam
Lingam

Birçok örnekte monolitlerin üzerinde herhangi bir kabartma veya yazı yoktur. Çünkü bunlar aletlerin kullanımı ve yazının keşfinden önceye aittirler. bazı örneklerde taşlar yontularak bir sütun veya obelisk haline getirilmiştir. Örneğin rünik anıtlar ile Hinduların Lingam ve Sakti taşları. Başka örneklerde ise Easter Adası heykellerinde veya Orta Amerika yerlilerinin dikkatle yontulmuş figürlerinde veya Kamboçya’ nın Khmerlerinde gördüğümüz üzere bir insanın şeklini andıracak biçimde yontulmuşlardır.

İlk işlenmemiş taşları pek büst olarak kabul edemeyiz, bunlar daha ziyade ilkel insanın soyut Uluhiyet’ in yaratıcı niteliklerini taşın kalıcı yapısına işleme çalışmalarıdır. İlkel insandan modern insana bütün medeniyetlerde, içgüdüsel olarak Tanrı kalıcılık ve istikrarla ilişkilendirilmiştir. Hıristiyan inanışında taş tapıncının hala var olmasına iyi bir kanıt, taşlarla ilgili mecazlara çok başvurulmasıdır: Mesih’ in kilisesini üzerine inşa ettiği kaya, inşaatçıların reddettiği köşe taşı, Yakup’ un dikip yağladığı taş sütunu, Davut’ un sapan taş Kral Süleyman’ ın tapınağında sunağın yapıldığı Moriah taşı, Vahiyler bölümündeki beyaz taş ve Çağlar Kayası.

atlit-yam_ritual_structure_made_of_stones_restorationTaşlara ilkel insanların çok saygı duymasının nedeni, onların çok faydalı olmasındandır. Keskin uçlu taşlar, muhtemelen insanın ilk silahıydı, kayalık, sarp uçurumlar onun ilk kalesiydi. Bu avantajlı konumdan düşmanlarının başına büyük taşlar ve kayalar fırlatıyordu. İnsanlar kendilerini doğanın dört elementinin zararlarından mağaralarda yaşayarak veya kaba kulübeler yaparak korundular. İlkel başarıların işaretleri ve anıtları olarak taş dikildi, muhtemelen vahşi hayvanlardan korumak için ölülerin mezarlarına yine taşlar dikip yerleştirdiler.

Öyle anlaşılıyor ki göç sırasında, ilkel haklar eski yerleşimlerinden taşları yanlarında taşıyordu. Bir ırkın doğum yeri kutsal sayıldığı için, bu taşlar herkesin evrensel olarak saygı gösterdiği kökenlerin sembolüydü. İki taşın birbirine vurulmasıyla ateş çıkarılabileceğini keşfetmek insanın taşa saygısını arttırmıştır. Fakat bundan sonra yeni keşfedilmiş ateş elementinin açtığı harikalar dünyası, ateş tapıncının taş tapıncına eklenmesine neden olmuştur. Karanlık, soğuk Baba -taş, kendinden parlak, ışıklı Oğul-ateşi doğurmuştur ve bu yeni doğmuş alev babasını tahttan indirerek bütün dini semboller arasında en etkileyicisi ve en gizemlisi haline gelmiş, çağlar boyunca devam etmiştir.

Her şeyin vücudu kayaya benzetilirdi, kaya sade bir küp şeklinde veya daha süslü bir biçimde kaide haline getirilirdi. Her şeyin ruhu ise bu kaidenin üzerinde duran zarif bir şekilde oyulmuş figürdü. Benzer bir biçimde, sunaklar aşağı dünyanın bir sembolüdür. Onlar üzerinde yanar halde tutulan ateşler, taşıdığı bedeni aydınlatan spiritüel özdür. Kare, küpün bir yüzeyidir, onun yüzey geometrisindeki karşılığı ve felsefi sembolüdür. Sonuç olarak Yunanlılar, yerden bir cisim olarak değil de, bir element olarak bahsettiklerinde, Brahminler ve Mısırlılar her zaman onun dört köşesinden bahsederler. Halbuki gezegenimizin yuvarlak bir şekle sahip olduğunu çok iyi bilirlerdi.

Hermes
Hermes

Öğretileri bütün bilginin kesin temeli ve bilinçli ölümsüzlüğün elde edilmesinin ilk adımı olduğu için, gizem okulları sık sık küp veya piramit şeklinde taşlarla temsil edilmiştir. Bu taşlar kendiliğinden ulaşılan iyilik halinin de sembolü olmuştur. Taşın değişmezliği onun Tanrı için uygun bir sembol olmasını sağlamıştır – varoluşun hareket ettirilemez, değişmez kaynağı. Taş ayrıca kutsal bilimleri gösterir, Tanrı’ nın kendini insanlığa göstermesini. İnsan hayatının gerçek temeli olan Merkür veya Hermes, rasyonel aklın kişileştirilmesi olarak, aynı şekilde sembolize edilmiştir.

En üstte Hermes’ in sakallı bir büstünün konduğu silindir veya kare biçimindeki Hermae denilen sütunlar ve yığılı taşlar, kamusal alanlara konulurdu. Jüpiter’ e sınırların ve yolların tanrısı olarak Terminus denirdi, modern terminal kelimesi de buradan gelir. Bu Tanrı formu bazen tanrının büstünün de üzerine yerleştirildiği dik bir taşla sembolize edilirdi. Bu taşlar kasabaların sınırlarına veya önemli yolların kesişme noktalarına konulurdu.

Felsefe Taşı gerçekten felsefi bir taştır, çünkü felsefe dokunuşuyla baz maddeleri kendisi gibi paha biçilmez mücevherlere dönüştüren büyülü bir taşa benzer. O, kendisinden bin kat fazla ağırlıkta cehaleti, değerli aydınlanma tözüne çeviren korunma tozudur.

Kaynak: Tüm Çağların Gizli Öğretileri’ nden yazılmıştır.

Resim Düzenleme: Çiğdem Sarıgül

0000000268885-1

 

 

 

 

 

 

 

 

Çiğdem Sarıgül

Çocukluğumdan beri bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırıyorum. : )

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu