Spiritüalizm

KÂHİN Neyi Görür?

Geleceği görmek, yaşanacakları hissetmek gibi sezgisel olaylar, sıra dışı kabul edilip ciddiye alınmasa bile cazip bulunur. Bu konuya en ilgisiz insanlar bile geleceğe dair ipuçları duyduğunda heyecanlanıp, ilgi gösterirler. Geleceği görmenin ve hissetmenin türlü ifade şekilleri vardır. Çeşitli fal bakma yöntemleri ile basit gelecek tahminleri yapılır. Gündelik eğlence dozunda gerçekleşen kehanetler dışında, uzun vadeli ve tüm dünyayı ilgilendiren kehanetler yapan ünlü medyumlar ile kâhinler mevcuttur dünyada.

Kehanetlerinde gerçekleşme oranı yüksek olan bazı kişiler, çok ilgi çeker ve ünlü olurlar birdenbire. Dünya tarihinin tüm dönemlerinde gelecek tahminleri mutlaka yapılmış ve kadim uygarlıklarda ülke yöneticileri tarafından bu iş için ücret ödenen kâhinler kullanılmıştır.

Son yüzyılda, modern materyalist bilimin kehaneti reddetmesiyle, eski ilgiyi kaybeden kehanet olgusu, son elli yılın fizik ve astronomi bilimi gelişmeleriyle; farklı bir yerlere doğru ilerlemeye başlamıştır. Özellikle atom altı çalışmaları ve zaman üzerinde öne sürülen teoriler ile geleceğin görülebilmesi daha kabul edilebilir olmuştur şimdilerde.

Bu konuda özellikle elektronun gözlemlenmesi ve paralel evrenler teorileri, kehaneti bazı ölçüler içinde destekler durumdadır ilginç bir şekilde… Yine de kehanetle bilimin buluşması için daha çok fazla yolumuz olduğu kesin.

Elektronun ve parçacıkların bizim tarafımızdan gözlemlendiğinde ya da gözlemlenmediğinde farklı davranıyormuş gibi tespit edilmesi; aslında zaman algımızın kapasitesi sonucu ortaya çıkan bir tespittir.

Gözlemleme yapıldığında zaman boyutu da işin içine girdiğinden bizim için farklı tespitler yaratır ve kuantum fiziğinin anlaşılmaz olmasına neden olur. Kuantum fiziğini anlaşılmaz yapan; tanımlamaların bizim zaman algımızın boyutları içinde kalmaya mahkûm olması sebebiyledir.

Yani biz kuantum deneylerini tanımlamak için indirgediğimizden, (kendi algısal boyutumuzun içinde tanımlamaya çalıştığımızdan) içinden çıkılmaz teorilere dönüştürürüz. Çünkü ortada bir HEM-HEM durumu mevcuttur.

Algı kapasitemiz, sınırlı bir şekilde sadece geçmişimizi hatırlamamıza ve içinde bulunduğumuz anımızı algılamamıza izin verir. Zaman içinde hareket etme yeteneğimiz ise, sadece andan ileriye doğru vektöreldir.

Zamanın içinde genişleme ve ileriye sıçrama yeteneğimizi yitirmiş olmamız nedeniyle; sadece tek bir koridor içinde yürüyebilmeyi ve ona odaklanmayı gerçekleştirebiliyoruz. Bu kapasite tüm insanlık için ortak özellik taşır ve hep birlikte aynı koridor içinde algılarız kendimizi. Düz bir çizgide yürüdüğümüz için göremediğimiz geleceğimiz; her daim merak alanımızdadır.

Genel çoğunluğun dışında kalan bazı insanların, geleceği bilme konusunda farklı şansa sahip olduğu gözlemlenir bazen. Sayıları çok az da olsa gelen zamanı görebilen insanlara, medyum ya da kâhin denir. Medyum; gelecek dışında farklı bilinmeyenleri de bilebilen farklı bir görüye sahiptir. Kayıp bir nesneyi, ya da gözlemlemediği, bilinmeyen bir olayı bilebilmek gibi… Kâhin ise geleceği görebilendir.

Kâhinliğin de boyutları ve dereceleri vardır. Beş dakika sonrayı hissedebilen, birkaç ay ya da yıl sonrayı görebilenler, hatta yüzyıllarca öteyi önceden görüp söyleyenler gibi. Nostradamus ve Edgar Cayce bunların içinde en ünlü olanlarıdır. Gelecek zaman için ifade ettikleri kehanetler, yüzde yüz doğru olmasa da ilgi çekmiştir. Örneğin pek çok kâhin, herkes için uzak ihtimal gibi görülen Amerika’da siyahî bir başkan seçilmesi olayını görmüştür.

Kehanet özünde bir egoya dayanır. İnsan kendisinin gelecekte “iyi” olup olmayacağının peşindedir. Kişisel olarak kendisini rahatlatmak isteyen insanlar, değişik yöntemler kullanan falcılara gidip, arzu ve tutkularının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmek isterler.

Kendi bireysel geleceğinin hakkında iyi sözler duyabilmek için seçtiği bu yol, çoğunlukla para tuzağı eğlenceler olmaktan öte geçemez. Oysa insanın kendi egosundan, her türlü arzu ve tutkusundan uzak, diğerkâmlık duygularıyla uygulanan yöntemler, diğerlerinden çok farklıdır ve bilimsel olarak da incelenmelidir. Kehanet eğer ciddiye alınacaksa, sonu gelmez anlamsız fal yöntemlerinden arınmalıdır.

Peki, bir kâhin neyi görür?

Gelecek yaşanmamıştır, dolayısıyla bilinmesine olanak yoktur diye düşünürsek eğer, kâhinlerin görüp bize söylediği olaylar nereden çıkmıştır öyleyse? Bunu cevaplayabilmek için önce zamanın ne olduğu tanımına bakmak gereklidir. Zamanın tanımına bakarken, kendi özgür irademizin gücünü de hesaba katmak zorundayız bir taraftan.

Özgür iradeye sahipsek eğer, geleceğin oluşmasında her birimizin katkısı olması da kaçınılmaz bir gerçektir. Her birimiz özgür iradeye sahibiz ve sınırlı da olsa kendi seçimimizi yapabiliriz. Yaşam şans, kaza ya da tesadüf değildir, değişmez doğa yasalarının kontrolü altındadır. Varlığın her yönü doğa yasalarından kaynaklanır. Bir seçim yaptığımızda yasa işlemeye başlar.

Her şey neden ve sonuçtan, ekmek ve biçmekten ibarettir, aksi takdirde dünya kargaşa içinde olurdu. Nereye bakarsak bakalım, doğa yasalarının işleyişinde sonsuz zekâya ait, sonsuz planın kanıtlarını görürüz. Mevsimlerin sırayla gelişinde, gezegenlerin hareketinde ve sonsuz sayıdaki canlı türünün yaşamasında, büyümesinde kanıtları görebiliriz.

Gitmek istediğimiz yolu yürüyebilir ya da arabaya binebiliriz, sabah erken ya da geç kalkabiliriz. Sinirlenip, bağırıp çağırabiliriz, özür dileyebiliriz. Özgür irademizle pek çok şey yapabiliriz, ama güneşin doğmasını önleyemeyiz, fırtınayı durduramayız, bunlar gücümüzü aşar.

Seçim hakkımız sınırlı olduğu için özgür irademiz de sınırlıdır. İrademize konulan bir başka sınır daha vardır, o sınır evrimimizde ulaştığımız zihinsel ve ruhsal aşamadır. Yani seçim hakkımız olduğu zaman bile, o an kim ve ne olduğumuz seçimlerimizi sınırlar. Seçimlerimiz dâhilinde geleceğimizi ve kaderimizi etkileyebiliriz.

Kendi geleceğimizi oluşturma kapasitemiz olduğu gibi, tüm insanlık algısının ve total bilincin adına da oluşturma ve değiştirme potansiyelimiz olduğunun farkındalığına ulaşmak ise, varmak zorunda olduğumuz nihai bir sonuçtur. Bu farkındalık, günlük yaşamın içinde sessiz sakin bir köşede durur ve çoğunlukla görmezden geliriz.

Bütün adına değiştirme ve yaratma potansiyelini kullanabilmek; belli bir erk gerektirir. Uzanıp almamız ve kullanmamız için bir güce ihtiyacımız vardır. Bu erk bir potansiyel olarak tüm bireylerde mevcut olsa da aktif hale gelmesi için günlük egolardan, algılardan, zevk ve hazlardan özgürleşmiş olmayı gerektirir.

Günlük hayatın kuşatılmışlığında gerçek özgürlüğümüzden uzakta yaşarken, geleceği hissedebilme yeteneğimizin farkında olmamız imkânsızdır. Ancak kuşatılmışlıklardan arınan kusursuz bilinç, gelen zamanı görebilir. Bu kusursuz bilinç, kehanetin başladığı noktadır ve görme eylemini başlatır.

Çok eski bir uygarlığın, Tolteklerin zaman tanımına baktığımızda ilginç bir ifadeyle karşılaşırız:

Zamanın Çarkı:

Toltek Şamanları zamanı açıklarken; zamanın sonsuz uzunluk ve genişlikte, içinde düşünce olukları bulanan bir tünel gibi olduğunu söylüyorlardı. Her oluk sonsuzdu ve bu olukların sayısı da sonsuzdu. Canlı varlıklar, yaşam gücü tarafından tek bir oluğun içine bakmaya zorlanıyorlardı. Tek bir oluğun içine bakmak; onun tarafından kapana kısılmak ve o oluğu yaşamak anlamına gelmekteydi.

Kişiler esaslı bir disiplin sonucu kararlı dikkatini zamanın çarkına odaklayabilir ve böylece onun dönmesini sağlayabilir. Zamanın çarkını döndürmeyi başarabilen kişiler, herhangi bir oluğun içine bakıp, ondan diledikleri şeyi çekip çıkarabilirler. O oluklardan yalnızca birini içine bakmaya zorlayan büyüleyici güçten bağımsız olmak, kişilerin her iki yöne de bakabilmesi anlamına gelir: onlardan uzaklaşan ya da onlara doğru ilerleyen zamana.

Binlerce yıl öncesinden gelen bu mesaj, yeni teorilerin sözcüsü gibi çok aşina bir tanımlamadır şaşırtıcı biçimde. Biz bilimde inanılmaz yerlere geldik diye övünürken kadim uygarlıkların zaman hakkındaki tanımlamaları bizden çok önlerde görünüyor ne yazık ki. Zaman konusunda Toltek sonrası uygarlıklardan Maya’ların bıraktığı bilgiler çözümlenmeleri gerçekleştikçe şaşırtıyor. Sanırım bir arpa boyu yol gittik hep birlikte…

Zamana kişisel ve bütünsel özgür irademiz çerçevesinde baktığımızda, kehanetin nereye kadar yapılabileceği ve kâhinin neyi gördüğü sorusunun cevabı; sonsuz şimdide, sonsuz olasılıklar olduğu gerçeğinin içindedir. Sonsuz olasılıklar içinden odaklanabildiğimiz ve farkındalığımızı yükseltebildiğimiz koridorların içini görebilir ve yaşayabiliriz.

Bireysel ve bütünsel koridorlarımızda deneyimleme olasılıklarımız olduğu yerde duruyor. Onları görebilme ve içine girip yaşayabilme bizim erkimizle ve farkındalığımızla gerçekleşir. Koridorların içinde ve arasında gidip gelebilmek bizim özgür irademizle gerçeklik boyutumuza indirgenir.

Zaman sonsuz şimdidir, geçmiş ya da gelecek yoktur. Geçmişimizi ya da geleceğimizi tayin eden zamanla ilişkimizdir. Geleceği görme dediğimiz şey, fizik dünyanın sınırlarından çıkıp, geleceği gördüğümüz andaki duru görü veya uyum yeteneğidir.

Bu yolla harekete geçirdiğimiz sebebin sonucunu, yani özgür iradenizin neyi yarattığını görürüz. Ancak bu zamanı değil zamanla olan ilişkimizi etkiler. Bu yüzden özgür irademiz her zaman sonsuz şimdide devreye girer.

Bir kâhinin gördüğü kehanetler de; sonsuz olasılıklar içinden kendi odaklanmasının sonucu bilincine indirgeyip bize aynaladığı Vizyon ve Görme’lerdir.

Nesrin Dabağlar

 

Çiğdem Sarıgül

Çocukluğumdan beri bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırıyorum. : )

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu