Orakl ve Orakl’ılar
Orakl sözlüklerde “antik çağda Anadolu ve Yunan topraklarında yaşamış medyumik yetenekleri bulunan kâhinlere ve bunların sezgi (vahiy, revelation) yoluyla bildirdikleri ilâhî yanıta verilen ad” olarak tanımlanır. Orakl merkezleri genellikle, durugörü, ekstaz, trans ve kehanet gibi psişik etkinliklerin ve kimi zaman inisiyatik eğitimlerin söz konusu olduğu Apollon tapınakları olurdu. Anadolu’daki en ünlü Orakl merkezi Didim’de (Didyma) bulunan ünlü Apollon tapınağı, antik Yunan’daki en ünlü Orakl merkezi ise Delf’teki Apollon tapınağı idi. Anadolu’daki diğer Orakl merkezlerinden bazıları Efes, Hierapolis, Sard, Patara, Klaros ve Pessinus’ta bulunuyordu.
Kayıtlara göre, antik çağda, sorununun yanıtını bulmak ya da geleceği öğrenmek üzere çok sayıda ziyaretçinin başvurduğu Didim ve Delf’teki Orakl merkezlerinde pythia (okunuşuyla pitia) adlı rahibe, -bilimcilerce gevşetici ya da uyuşturucu bir madde içerdiği saptanmış olan- defne yapraklarını çiğnedikten sonra transa geçer ve üç ayaklı bir sehpa üzerine çıkarak anlaşılması güç sözler söylerdi. Branşid adı verilen rahip ve rahibeler de tapınağa danışanlara verilecek yanıtı bu sözleri yorumlayarak bulmaya çalışırlardı.
Orakl’ılar:
Şimdilerde “Orakl”ların yaşadıkları veya geçerli oldukları dönem, M.Ö. 700 ile M.S 300 arasındaydı. Sözcüğün üç anlamı vardır ya da üç şeyi tanımlar; birinci anlamda “Orakl” tanrıların konuştuğu kişidir, ikinci anlamda geçerli yani güncel olan tapınak veya çekinilen, saygı duyulan tanrıdır, üçüncü anlamda ise tanrı tarafından kâhin aracılığı ile verilen cevaptır. Batı Anadolu’nun yani İyonya’nın bağrında bulunan Söke yakınlarındaki Didim Apollo Tapınağı 1700 öncesine kadar yaklaşık 2000 yıllık bir “Orakl” merkeziydi. Antik Dünya’dan günümüze gelen bu baş döndürücü Tapınak, geçmişe terk ettiğimiz ve unuttuğumuz görkemin ve de gizemin muhteşem bir örneği olarak gözlerimizin önünde hala durmaktadır.
Orakl ve Manteuma:
Manteuma antik çağda, transa geçen rahibelerin trans sırasında söyledikleri hikmetli sözlere verilen addır. Didim’deki Apollon Tapınağı’nda olduğu gibi, antik çağın Orakl merkezlerinde danışmak ya da gelecekleri hakkında bilgi edinmek için tapınağa başvuranlar olduğunda Pythia (okunuşuyla Pitia, Piti) adlı rahibelerin trans sırasında söylediği pek açık olamayan sözler rahiplerce yorumlanır ve ziyaretçilere bu yorumlardan çıkan sonuç yanıt olarak bildirilirdi.
Lidya kralı Krezüs’ün de bu amaçla Didim’deki tapınağa başvurmuş olduğu, fakat kendisine verilen yanıtı yanlış yorumlamasıyla kendisinin ve Lidya uygarlığının sonunu hazırlamış olduğu söylenir. (Krezüs’e bildirilen yanıtta bir ırmağın geçilmesinden ve bir zaferden söz edilmiş, fakat zaferin kime ait olduğu belirtilmemişti.)
Apollo ve Lucifer ilişkisi:
Antik Yunan’da ve İyonya’da (Batı Anadolu) “Orakl” merkezleri birçok yerdeydi. Fakat daha önce mitolojiye bir göz atmak yararlı olacaktır. Apollon, en büyük tanrı olan Zeus ile sevgilisi Leto’nun oğludur, Zeus’un kıskanç karısı Hera’dan kaçan Leto, Delos Adası’ndaki Kynthos Dağı’na gelir ve orada Apollo ile kız kardeşi Artemis’i doğurur. Mitlere göre doğum esnasında, göklerden altın pırıltılı yağmurlar yağmış, güller açılmıştır.
Apollon, ışığın tanrısıdır, ona “Phoibos” yani “ışıldayan” veya “ışığı getiren” olarak da tanınır; burada ezoterik anlamda Apollo’nun Şeytan’ın majikal tanımı olan “Lucifer” ile özdeşleştiği fark edilir. Apollo’nun ve Lucifer’in ışığı ya da daha uygun tanımla bilgiyi vermesi, özde saklı olan sembolizmanın ifadesidir. Apollo aynı zamanda da kehanetlerin tanrısıdır, üstteki sembolizmadan yola çıkarak geleceğin bilgisinin insana verildiği noktasına ulaşırız ve o zaman da pagan inançlara karşı doğan tek tanrılı semavi dinlerin kehanetlere neden karşı çıktığı anlaşılır.
Tüm pagan kültürü ve gelenekleri yok etmek zorunda olan günümüzde yaşayan üç büyük semavi din ve onların uzantısındaki inançlar doğal olarak gelecekten haber vermeyi şeytansı tanımlamışlar ve korkutarak yasaklamışlardı. Apollo, kehanetlerin babasıydı ve “Orakl” merkezleri onun adına ve onurunaydı. Delphi, Claros ve Didima bunların en önemlileri ve etkin olanlarıydılar. Didima ya da “Didymaion” sözcüğü “ikiz” anlamına gelir, ikiz kardeşleri yani Apollo ile Artemis’i kastetmektedir.
Didima, bazı uzmanlara göre en büyük ve en tanınmış “Orakl” tapınağıdır. “Orakl”, Claros’ta olduğu gibi kadın kâhinler ya da “Orakl” râhibeleri tarafından “Hexametrik” olarak yani altı mısralık şiirlerle verilirdi. Ziyaretçiler, “Orakl”a ulaşmak için önce kutsal yolu geçmek zorundaydılar. Didima’ya gelen ziyaretçiler rahiplerin yönetiminde ayinler yaparlar, alaylar oluştururlar, geceleri meşalelerle yürüyüşler yaparlardı.
Kutsama dönemlerinde Miletliler o zaman liman olan Panormos limanına gelirler, dört kilometrelik taş yolu (son iki kilometresi heykellerle süslüydü) şarkılar söyleyerek (Paion: Kutsal şarkılar) yürürler ve Tapınağa ulaşırlardı. Bu yürüyüş dört gün sürerdi. Miletos’ta bulunan M.Ö. 200’den kalma bir yazıtta törenlerin her yıl Nisan-Mayıs aylarında yapıldığı anlaşılmaktadır. İskender döneminde, yaklaşık aynı dönemler yılbaşı olarak kabul edilmişti. Tapınağın yapıldığı yerde muhakkak bir kutsal orman bulunmalıydı ve o zamanlarda vardı.
Tapınağa ince dallı ağaçların örttüğü bir yoldan ulaşılır, dev sütunların arasından geçilerek, çok büyük bir avluya girilirdi. Bu tarz, şu anda Didim’de görülmektedir. “Orakl” Rahibeleri, bâkireydiler, sürekli olarak kendilerini temizlerler ve tanrısal sözcüklere her an hazır olmak için perhiz yaparlar veya oruç tutarlardı. Didim Tapınağı’nın iç avlusunda, rahibelerin yaşadıkları bölmeler görülür, iç avlunun üstü açıktır ve buranın üstünün açık olması gelenekseldi.
Claros’ta olduğu gibi, Didim’de de iç avluda “vahiy” yani esinlenme ayinleri yapılırdı. Rahibelerin taşıdıkları asaların tanrılar tarafından verildiğine inanılırdı. “Orakl” yani Râhibe, silindir şeklinde döner bir taş bloğa (buna Axon denirdi) otururdu. Axon, muhakkak iç avluda bulunan küçük bir kutsal kuyunun ya da yeraltı kaynağının yanında veya yakınındaydı. Râhibe, tanrıların esinini almak için, yeraltı suyundan yükselen buharı solur ve ardından “Orakl”ı anlatan mısraları söylemeye başlardı.
Daha sonra “Orakl”, dış avluda bekleyen dilek sahibine uygun görülen anda iletilirdi. Rahibeler, kapının arkasında yer alan ve ortasında iki sütunun bulunduğu salona alınan dilek sahiplerine gizemli mısraları söylerlerdi. Tapınağa ibadete ve dilek dilemeye gelen halk, içeri giremez, öndeki sunağın çevresine toplanırlardı. İçeriye ancak görevli rahipler ve Apollo rahibeleri girebilirlerdi.
Öte anlamda, ölümlülerin fiziksel ve ruhsal olarak içeri girememelerinin nedeni, tapınağın bir ölümsüze ait olması demekti. İskenderiyeli Herons, Antik Çağ insanlarının, tanrıların ve tanrıçaların dev kapılarda göründüklerini yazar. Aslında tanrıların dev kapılarda görülmesi inancı çok eskidir, Mezopotamya’daki Kar-Tikuti, Ninurta’daki Asur, Babil’den kalma Borsippa-Nabut ve Ezida tapınaklarında böyle kapılar vardır.
Kaynak: Gizli İlimler