ssss

Britanya’da Cadılık Vakaları

 

Yıl 1441: Yüksek Mevkilerde Büyücülük:

Henüz cadılık mahkemeleri çağı başlamadan önce, dikkat çekici en önemli büyücülük olayı 1441’de yaşandı. Adı geçen şahıs, Gloucester Düşesi Eleanor Cobham’dı. VI. Henry’yi büyü yaparak öldürmeye yeltendiği düşünülen Margery Jourdemayne ve Roger Bolingbroke isimli bir büyücüyü yanında çalıştırdığı gerekçesiyle suçlanıyordu.

Hepsi tümüyle suçlu bulundu. Robert, bu tür iğrenç işlerler uğraşan insanlara örnek olsun diye eski St. Paul Katedrali’nin avlusunda bir düzeneğin üzerine çıkarıldı. Bu esnada büyücülüğe karşı vaaz veriliyordu. Robert’ın büyüde kullandığı araç gereçler de ortaya konuldu. Bunlar arasında balmumundan yapılmış eşyalar, kraliyet asası ve kumaşa sarılmış bakırdan tılsımlar vardı. Vatan hainliği ile suçlandı ve asıldı.

Kaynaklara göre tam olarak vatan hainliğinden mi yoksa sapkın inançlarından dolayı mı cezalandırıldığı tam olarak bilinmez ama Margery, Smithfield’da yakıldı. Eleanor ise bu büyücüleri kesinlikle kralı öldürmek için yanında çalıştırmadığını, amacının Gloucester Dükü’nden bir çocuk sahibi olmak için onlarla ilişkisi olduğunu iddia etti ve bu iddiasıyla birlikte ömür boyu hapse mahkûm edildi. Olay, aristokratik çevrelerce çok konuşuldu ve ünlendi.

Kediler Vakası:

VIII. Henry dönemindeki 1542 Cadılıkla Mücadele Hareketi başarısız oldu ve 1547’de yürürlükten kaldırıldı. Fakat I. Elizabeth’in hükümranlığı döneminin ilk yıllarında otoriteler büyücülükle ilgili olağan dışı korkular beslemeye başlamışlardı. Sürekli büyüyen bu korku, 1563 yılında Ruh Çağırma, Büyücülük ve Cadılığa Karşı Mücadele Hareketi’ni doğurdu.

Essex, yeni hareketin altındaki en eski cadı mahkemelerinin kalbiydi ve sonraki yüzyıl boyunca da dinamik bir şekilde adli takiplerin sürdürüldüğü bir bölge olmaya devam etti. İngiltere’deki ilk büyük dava, 1566 tarihinde Chelmsford Özel Mahkemesi’nde görüldü. Lora Wynchester, Elizabeth Frauncis, Agnes Waterhouse ve kızı Joan Waterhouse suçlu bulundu.

Elizabeth Frauncis, 12 yaşındayken cadılığı büyükannesinden öğrendiğini itiraf etti. Kendi ağzıyla söylediğine göre beslediği beyaz lekeli kedisine benzeyen şeytana kendi kanından vermiş. Agnes Waterhouse “Satan ( Şeytan)” adlı bir kedisi olduğunu, ufak tefek büyülerini gerçekleştirmek için onu kullandığını itiraf etti. Agnes, kediyi ödüllendirmek için de onu civcivlerle besliyormuş ve kediye kendi kanından damlalar akıtıyormuş.

Frauncis ceza evine gönderildi. Agnes Waterhouse cadılık yaparak cinayet işlediği gerekçesiyle asıldı. Kızı Joan Waterhouse ise suçlu bulunmadı. Popüler bir el ilanı olan “The Examination and Confession of Certain Witches at Chensforde (Chensford’daki Cadılıkları Belirlenmiş Kişilerin İnceleme ve İtirafları)” yayımlanan ifadeler, şeytani arkadaşlıklar kurma ve batıl inançlarda sıkça rastlanan hayvan şeklindeki ruhani varlıklar düşüncesinin yayılmasında oldukça etkili oldu.

Ve siz bazı insanlardan bir isteğimiz var! Bu güzelim kedileri, insanlık dışı düşünceleriniz ve sapkın işlerinizde kullanmayın. Hatta kedi kelimesini ağzınıza bile almayın!

Yıl 1590: VI. James ve Cadılar Meclisi:

1590 yılında İskoçya Kralı VI. James ve gelini Danimarka Prensesi Anne, Kuzey Buz Denizi’nden İskoçya’ya, evlerine dönerlerken çok kötü bir fırtınaya yakalandılar. Suçlamalar, cadıların bu iki önemli şahsiyeti öldürmeye teşebbüs ettiği İskoçya ve Danimarka’da yapılır. İlk şüpheler, İskoçya tahtında hak iddia eden Bothwell Kontu Francis Stuart üzerinedir.

Suçlamalar kısaca şu şekilde gelişir: Günümüzde Kuzey Berwick Limanı bölgesinin küçük bir kısmı olan Auld Kirk Green’de cadıların oluşturduğu bir cadılar meclisi bulunmaktadır. Bu mecliste son beş fırtınanın dördünün bu mecliste kararlaştırılıp uygulamaya konulduğu ve bu sayede gemilerin batmasına neden olunduğu anlaşılır.

Bu dönemde İngiltere ve Galler (Wales)’in aksine İskoçya’da, cadılıkla uğraşanlar için işkence cezaları yasal olarak mümkündü. Dolayısıyla Kuzey Berwick’teki şüphelilere işkence uyulanmış, akıl almaz büyücülük itirafları ortaya çıkmış ve bu itiraflar sular seller gibi akıp gitmiştir.

Bunlardan bir tanesine örnek verecek olursak, cadılardan Agnes Sampson, İsa’yı terk edip şeytanı hocası olarak kabul ettiğini belirtmekle beraber büyülerinin gerçekleşmesi için, mezarları kazıp parmak kemikleri topladıkları ve hocaları olarak gördükleri şeytanın poposunu öpmek için kilise avlusunda toplandıkları söyledikleri iddia edilmiştir.

Suçlu bulunan Agnes, Ocak 1591’de boğularak öldürülmüş ve hemen ardından yakılmıştır. Bununla birlikte hapse konan Francis Stuart kaçmış ve kontluktan öte bir kanun kaçağı haline gelmiştir. VI. James, kişisel olarak Agnes Sampson üzerinde incelemelerde bulunmuş ve cadılık üzerine nutkunu Deamonologie (1597) adlı çalışmasıyla yazıya geçirmiştir.

1597’de Kral James, cadılığın adli takibi üzerine hükmünü bir gözü kapalı olarak vermiş; bu tip duruşmaların yerel mahkemelerden çok merkezi adliye kurumlarında gerçekleştirilmesini istemiştir. Sonraki yıllarda kral, cadılık suçlamaları durumlarında daha şüpheci yaklaşımlar sergilemiştir.

Haziran 1594’teyiz. Cadı mahkemelerinin Britanya’da zirve yaptığı bir dönem. Kahramanımız Gwen Ellis…

Kırklarının başında, üç evlilik geçirmiş bir kadın olan Gwen Ellis, cadılık şüphesiyle Flint cezaevine koyuldu. Dava üç ay sürdü ve Ellis bu süre zarfında hapishanede kaldı. Bu kadın, çeşitli hastalıkları şifalı büyüler kullanarak iyileştiriyor, hastalık kapan hayvanlar için de bitkisel tedavi yöntemleri uygulayarak para kazanıyordu.

Bu işlerden de aynı şekilde karşılık alıyordu. Çevredeki herkes Ellis’in bu işi yaptığından haberdardı. Kötü niyetli olmadığı düşünülüyordu. Fakat bir gün bir büyü, sulh mahkemesi yargıcı Thomas Martyn’in Caernarvonshire’daki evinin salonunda bulununca, Ellis’in bunu oraya tedavi için değil de kara büyü yapmak için bıraktığı düşünüldü ve suçlandı.

Davalar sürdükçe Gwen Ellis’in suçlu olduğu daha çok düşünülüyordu. Dava tanıkları, Ellis’in şeytanla ilişkide olduğu, kötü bir ruha sahip olduğu ve keskin bir dili olduğu görüşünde bulununca mahkeme Ellis’in iyi niyetler besleyerek yaptığı işlerin zamanla cadılık yapmaya kadar uzandığına karar verdi. Suçlamaların en ağırı, cadılıkla cinayet işlediğinin iddia edilmesiydi. En son duruşmada suçlu olduğuna kanaat getirildi ve idam cezasına çarptırıldı.

Gwen Ellis duruşması, Galler’deki yalnızca 34 vakadan biriydi ve Avrupa’da o yıla kadar öyle çok cadı mahkemesi kurulmuştu ki 34 sayısı bunun yanında pire kalıyordu.

Pendle Cadıları:

Pendle cadıları, 1612 yılında Good Friday’deki Pendle Tepesi Malkin Tower’da bir Sabat (cadıların toplantı yeri)’a katıldıklarını itiraf etmeleriyle ünlendiler. Pendle efsanesi, Mart 1612’de Alison Device’ın John Law adında bir satıcıyla buluşup ondan bir iğne istemesiyle başlar. Law, kendisinde iğne olmadığını söyler ve daha sonra bu adam bir köşede düşüp kendini felç geçirirken bulur. Law’ın başına gelen bu olayın bir cadılık olayı olduğundan şüphelenilir ve yerel sulh mahkemesi yargıcı Roger Nowell konu hakkında bilgilendirilir.

Alison, büyükannesi Old Demdike’in bilgileri ışığında şeytanla bir anlaşma yaptığını ve Law’dan intikam almak için onu büyülediğini itiraf etti. Ayrıca mahkemede, kavgalı oldukları bir ailenin üyesi olan Old Chattox’u da cadılıkla suçladı. Böylece her iki ailenin üyeleri ve bunların dışındakilere de suçlamalar çorap söküğü gibi dizildi.

1612 yazında toplamda 19 kişi tutuklandı Bunların bir kısmı Samlesbury’deki suçlamaların olduğu kişileri kapsıyordu. Kurulacak bir özel mahkeme için bu 19 kişi bekletilmek üzere Lancaster Şatosu’na götürüldüler. Tutsak olarak kalmaları I James ile VI. James’in 1604 yasalarından ileri geliyordu. Ancak daha sonra bu yasa, 1563 yasası ile değiştirildi ve bu yasa ile cadılıkta ölü bedenleri kullanmanın ve kötü ruhları çağırmanın cezası idam olmuş oldu.

20 Ağustos 1612’de iki erkek ve sekiz kadın, Lancester’ın yukarısındaki bozkırlarda darağacına dikilerek asıldılar. Bu olayın, yapılan cadılığın türüne göre Kuzey Berwick vakasını andırdığı da su götürmez bir gerçek.

Cadı Avcısı General Hopkins:

İngiltere’de cadı davaları, 1640 İç Savaşı başladığında azaldı. Fakat bu süre zarfında “Cadı Avcısı General” lakaplı Matthew Hopkins ve arkadaşı John Stearne ülkenin doğu bölgelerinde ölüm ve korku salan mahkemeler kurdular. Şeytanla anlaşma fikri yeni bir olay değildi ama şeytanla cinsel ilişkiye vakaları duyulunca avların başlaması da büyük büyük bir önem kazandı.

1645 ağustosunda Büyük Yarmouth Birliği, şüpheli 16 cadıyı gözlemesi için iki kişi görevlendirdi. Bunlardan ikisi ölüm cezasına çarptırıldı ve idam edildi. Birisi, yaşlı bir kadın, siyahi ve uzun boylu bir adam kılığında olan şeytanla işbirliği yaptığını itiraf etti. Kadın, eline bir çakı alıyor, kanını akıtana kadar elini çiziyor ve şeytan da kadının elini yönlendirerek kadının adını, şeytanın kitabının üzerine bu akan kanla kadına imza attırıyormuş.

Şeytanın kitabına imza atma düşüncesi, bu dönemin ürünüydü. Bu dönemde Prütan Meclisi insanlardan kiliselerine bağlılık yemini ve anlaşması yapmalarını bekliyor ve insanları kiliseye imzaya davet ediyorlardı. Tahmin edilir ki burada da şeytan, insanlardan kendilerine katılmalarını bekliyor ve kitabına imza atılmasını bekliyordu. Yani Prütanların tam tersine işler yapılması gerektiği fikrine dayanıyordu.

Avcı General Hopkins, 300 dolaylarında duruşma ve 100 civarında idamı sağladıktan 2 yıl sonra öldü.

Christian Shaw Vakası:

İngiltere’de cadılıktan dolayı idam kararı çıkan son resmi belge 1682’de gerçekleşirken 1697’de İskoçya Paisley’de cadılıkla adam öldürme suçundan üç erkek ve dört kadın olmak üzere yedi kişi idamla yargılandı.

Trajedi, Renfrewshire’daki Bargarran toprağının sahibi John Shaw’ın 11 ( on bir ) yaşındaki kızı Christian Shaw’ın krizleriyle başladı. Christian kör olmuş ve dilsiz kalmıştı. Christian bu krizler esnasında saç yumakları, tüyler, kemikler, ot ve diğer çeşitli nesneler kusuyordu. Bazı tanıklar, görünmeyen bir gücün sahip oldukları evi kontrol ettiğini ve bunu gözleriyle gördüklerini iddia ediyorlardı.

Christian ilk olarak toprak çalışanlarından Katherine Campell’ı ve Agnes Nasmith isimli dul bir kadını kendisine cadılık yapmakla suçladı. Bununla birlikte sorguya çekilmeleri için gösterdiği şahıslar da vardı. Toplamda otuz kişi sorguya çekildi. Bunlardan altısı cadılık yapmalarından dolayı asıldılar ve yakıldılar. İdama mahkûm edilen yedinci kişi ise idam edilmeden önce intihar etti.

Bu olay, sözde şeytanın kişiye sahip olması nedeniyle sürdürülen cadılık davalarının İskoçya’daki ilkiydi. Şeytan tarafından yönetilme, şeytanın insan vücudunu kontrol etmesi ya da şeytanın insan vücuduna girmesi vakalarıyla ilgili en çarpıcı gerçek, bunun İngiltere ve tüm Avrupa’da onlarca yıl adli takipte kalmasıydı.

Daha sonra Bargarran Sahtekârı olarak adı çıkan Christian Shaw bir bakanla evlendi. Yaptığı suçlamalardan dolayı herhangi bir suçluluk duyup duymadığı ise bilinmez.

Kraliçe Anne:

1712 Mart’ında Walkern’in Hertfordshire köyünden Jane Wenham Hertford’da özel kurulan bir mahkemede yargılandı. 1604 yasası olan kedi şekline bürünmüş şeytanla samimi ilişkiler kurmakla suçlanıyordu.

Dava, aşırı derecede dini ve siyasi bir tartışmanın konusu oldu. Yargıç John Powell, mahkeme salonunda ortaya konan kanıta kuşkuyla bakıyordu. İş, o an salonda bulunan bir tanığın ifadesiyle iyice ilginçleşmeye başlayacaktı. Salondaki bu tanık Wenham’ın uçabildiğine tanıklık ettiğini söyledi. Powell, insanın havada uçabilmesi ile ilgili bir kanunun olmadığını ifade etti; fakat jüri Wenham’ı suçlu buldu.

Jane, cadılıktan dolayı mahkemece suçu kanıtlanan İngiltere’deki son kişiydi. Asılmasına karar verilmişti ancak devreye Kraliçe Anne girdi ve Jane’den bir özür diledi. Hayatının geri kalanını üst tabakanın koruması altında geçirdi. 1730’da öldü.

Bu davanın, bir çağı sona erdirdiği halen yazılıp çizilmektedir. Çünkü Wenham davası, cadılığı bitiren bir olay değildi, insanların inançları üzerinde de farklı ya da olumlu bir izlek bırakmadı. On sekizinci yüzyıl İngiltere’sinin büyük çoğunluğunun cadılığa inandığı su götürmez bir gerçekti; bunların çoğu da oldukça eğitimli insanlardı. Ve bizlere Wenham davası göstermiştir ki cadılığın hem halk arasında hem de devlet düzeyinde siyasi, dini ve kültürel sınıflarda büyük bir önemi vardı.

Kaynak: notdefterin.com

Hakkında Çiğdem Sarıgül

1969 yılında Almanya' da doğdum. 1996 senesinden beri Antalya' da özel bir hava yolu şirketinde çalışıyorum. Kendimi bildim bileli bu evrendeki gerçek rolümüzü, gerçekten nereden geldiğimizi, nereye gideceğimizi araştırmaya çalışıyorum. : )

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak.

x

Check Also

50674627

Düşünce Fotoğrafçılığı (Thoughtography)

Düşünce fotoğrafçılığı, bir fotoğraf cihazı kullanarak veya kullanmadan, insanın düşünce ve imajlarının hassas bir ...