Evrenler Sonsuzdur
Evren bir tane değildir. Evrenler sonsuzdur. Ve evrenlerin sonsuzluğu mutlak erişilmezliğin bir zorunluluğudur. Bu sonsuz evrenlerin hiçbirisi diğerinin niteliğini taşımaz. Ve her evrenin karakteri o evrenin anası olan asal cevheri ile belirir. Bizim evrenimizin asal ya da asli cevheri, mutlak hareketsizlik ve amorf olan madde halidir.
Aktif ve tekâmül ihtiyacı olan ruh, pasif evrenler için bir amaçtır. Yani ruhlar, davranışlarının yansımalarını evren cevherleri üzerinde göre göre ruhlarının ihtiyaçlarını giderirler. Öyleyse evrenler, ruhların tekâmül dediğimiz ihtiyaçlarına cevap veren alanlardır.
Sembolik olarak bunu şöyle ifade edebiliriz: Evrenler, ruhların uygulamalarına yarayan ve o uygulamaların sonuçlarını tekrar ruhlara yansıtan, kendi cevherlerine özgü ortamlardır. Aktif olan ruhlar tekâmülleri için, pasif olan çeşitli evren cevherlerinin sonsuz olanaklarını-ihtiyaçları oranında-dolaylı olarak kullanarak tekâmül ederler.
Ne evrenler var olmazsa ruhların bilemediğimiz kendilerine özgü yüksek ihtiyaçları giderilebilir ne de ruhlar olmazsa evrenlerin varlık nedeni ortada kalır. Bunlar birbirleri ile daima baş başa yürürler. O kadar ki, ikisinin arasında kesin ve sonsuz bir erişilmezliğin varlığına rağmen, bunlar sanki birbiri ile sımsıkı kucaklaşmış ve birbirinin içine girmiş gibidirler.
Burada akıllara şu soru gelir: Mademki ruhlarla evrenler arasında bu kadar kesin bir erişilmezlik vardır, nasıl oluyor da birbirinin içindeymiş gibi ruhlar evrenlerin bütün olanaklarından –zerresine varıncaya kadar- yararlanabiliyorlar ve ruhlarla evrenler birbirleriyle kucaklaşa biliyorlar?
Öncelikli şunu söyleyelim ki birbirinden kesin bir erişilmezlikle ayrılmış olan ruhla evren arasındaki ilişkiler, kesinlikle doğrudan olmayıp dolaylı yollardan meydana gelmektedir.
Burada büyük bir hakikati dünyaya bildirmenin zorunluluğu vardır. Bu hakikat şudur: Hem sonsuz bir sıra takip ederek düzenlenmiş çeşitli ve her birinin niteliği başka cevherlerden oluşmuş, birbirinden daha kapsamlı ve sonsuz çeşitlemeleri içinde bulunduran evrenlerin üstünde hem de bu evrenlerde sonsuz tekâmüllerine devam edecek olan sonsuz genişlik ve kapsamlara sahip ruhların üstünde, her ikisine egemen yüksek ilkeler vardır ki bunların ve evrenlerin ileriye ve geriye doğru olan bütün durum ve yazgılarını belirler, değerlendirir ve uygun görürler.
Bunların niteliklerini biz ne biliriz ne de onlar hakkında en küçük bir sezgiye sahip olabiliriz. Çünkü bu büyük hakikat sonsuz ruhlar âleminin ve sonsuz evren cevherleri zincirinin üstünde, mutlak bir erişilmezlikle onlardan ayrılmaktadır.
Asli ilke dediğimiz bu hakikatin açıklamasına dair bir tek fikir ileri sürmeye, bir tek söz söylemeye gücümüz yetmez. Çünkü buna olanak verecek hiçbir güç, hiçbir meleke, hiçbir idrak ya da sezgi madde evrenimizde yoktur ve olamaz. Yalnız erişilmezliğin erişilmezliği olan bu büyük hakikati, sembolik bir isimle asli ilke diye anacağız.
Evrenler içinde, evrenler üstünde ve ruhlar arasında bulunan her hakikat asli ilkenin egemenliği ve düzeni altındadır. Evrenimizdeki bütün oluşlar, akışlar, her şey ancak onun icaplarıyla gerçekleşebilir. Bu konudaki bütün ilahi kavramları insanların idrak derecelerine ve özellikle sezgi yeteneklerine bırakıyoruz.
Bedri Ruhselman – İlahi Nizam ve Kâinat S: 18 – 20