ANADOLU TOPLUMLARINDA GÜNEŞ KÜLTÜ
Güneş, Anadolu’da bir doğa varlığı olarak üç ayrı doğrultuda ele alınıp işlenmiştir. İlk olarak güneş bir tanrıdır, koruyucudur ve bütün evrenin yöneticisidir. Tanrı kabul edilen güneş canlılığın ve yaşamın kaynağıdır. Son olarak güneş kraldır ve Anadolu’da yeryüzünü yöneten krallar onun soyundan gelmiştir. Anadolu, kültürel açıdan bakıldığında özellikle Mezopotamya’nın etkisinde kalmıştır. Mezopotamya kültürünün ve özellikle inanç sisteminin etkisi altında kalması hususunda Asurlular ile Hurriler’in önemli ölçüde katkısı vardır. Bu durumun gerçekleşmesinde Hurriler’in yaşadığı coğrafyanın etkisi büyüktür. Zira Hurri lehçesini konuşan insanlar; Nuzi’de Asurlular, Mari’de Amurrular, Ugarit ve Alalah’ta Kenanlılar, Kilikya ve Kapadokya’da ise Hititler ile komşu olarak yaşamışlardır.38 Bu kültürel etkileşim esnasında Mezopotamya’nın Enlil’i Hurrilere Kumarbi adıyla geçmiştir.
Ea, Eya adıyla transfer olurken, Sin’in yerini Kušuh, Šamaš’ın yerini Šimegi almıştır. Güneş tanrısına; Hititler Utu, Luviler Şimeğe, Mitanniler ile İran coğrafyasında Mitra, Urartular’da Ardini adı verilmiştir. Frigler’de ise Kybele’den sonra en tanınmış tanrıları arasında, Güneş Tanrısı Sabazios bulunmaktadır. Anadolu’nun en batısında yer alan Likya’da üç önemli tanrı vardır ki bunlar Leto, Apollon ve Artemis’tir. Leto ve Artemis geleneksel “Ana Tanrıça” örneklerinden iki tanesidir.Bu tanrılardan önemli bir yeri olan Apollon’dan ise Yunan din ve mitolojisinde, tanrıların en Yunanlısı olarak bahsedilmektedir. Oysa Apollon, Mezopotamya’nın Güneş Tanrısı Utu ile oldukça benzer özellikler taşımaktadır. Apollon öyle bir güneş tanrısıdır ki, bütün iyiliklerin onun sayesinde geldiğine inanılmıştır.
Bataklıklar onun sayesinde kurumaktadır, meyveler ve hububatları olgunlaştıran, insanlar ile hayvanları koruyan ve şifa dağıtan bu tanrıdan başkası değildir. Meşhur Yunan şairi Homeros, Odysseia’sında güneş tanrısının bu özelliklerini şöyle dile getirmiştir: Yanaştırınca sağlam yapılı gemiyi Çatal Adası’na, otlayan inekler göreceksiniz ve besili koyunlar,
her şeyi gören ve işiten Güneş Tanrı’nındır onlar, Aklın fikrin dönüşte olursa, dokunmazsan bu sürülere, Belki varırsın o zaman İthake’ye, çile doldura doldura. Bütün bu bilgilerden hareketle Apollon’un Yunan coğrafyasına sonradan girdiğini çıkarabiliriz. Mezopotamya’nın Güneş Tanrısı Utu ile oldukça benzerlikler gösteren Apollon, Yunanistan’a Anadolu yolu ile geçmiş olabilir.
Zira bu tanrının kültüne, Anadolu’da Patara, Didyma ve Klaros gibi birçok yerde rastlanılmıştır. Anadolu’da özellikle Hititler döneminde güneşe tapınmanın çok yaygın olduğu görülmektedir. Güneşin doğuşu kutsal bir olay olarak yorumlanmış ve Hitit kralları gündoğumunda güneşe dönerek günlük dini törenlerini yapmışlardır. Özellikle güneşin gökyüzünde görünme süresinin çoğalmaya ya da azalmaya başladığı gün dönümü zamanlarında özel törenler düzenlenmiştir. Daha da önemlisi Hitit kralları “Güneşim” olarak nitelenmişler ve “Güneş”, “Güneşin oğlu”, “Güneşin torunları” sıfatlarına ya da adlarına sahip olmuşlardır. Hititler’de “Güneşim” sözü günümüzdeki majeste kavramının karşılığıydı. Hitit düşüncesine göre krallar öldükten sonra tanrı olmaktaydı. Öldükleri zaman tanrı olan Hitit kralları kendilerini Güneş Tanrısı’na bağlamışlardır.
Kralların öldüğünde büyük olasılıkla Güneş Tanrısı oldukları düşünülmüştür. Hitit panteonunda önemli bir yeri olan Güneş Tanrısı, özellikle bereketle alakalı görülmüştür. Güneş Tanrısı bir gün Deniz Tanrısı tarafından kaçırılmış ve onun gitmesiyle ülkede büyük bir ayaz meydana gelmiş, hayat felce uğramıştır. Güneş Tanrısı’nın kayboluşunu anlatan mitosun ilgili bölümü şöyledir:
“… Ayaz (hahhima) bütün ülkeyi felce uğrattı. Suları kuruttu. Ayaz büyüktür. Sonra
Fırtına Tanrısı oğlu rüzgâra şöyle söylüyor: “Dağların, bahçelerin, kırların suların
serinleticiliğini ülkeye getir. Fakat onları felce uğratma.”
O bitkileri, ülkeleri, sığır, koyun, köpek ve domuzları felce uğrattı. Fakat o kalplerin çocukları olan ürünleri felce uğratmayacak. O eğer onları felce uğratmaya çalışırsa, don yağı onların içini kaplayacak…
Bu mitosa konu olan güneşin bereketi sağlaması, tıpkı Mezopotamya’da olduğu gibi Hititlerde de ilkbahar mevsiminde yapılan festivallerle kutlanmıştır. Buradaki amaç da kış aylarının durgunluğundan sonra dünyanın yeniden canlanmaya başladığını anlatmaktır. Bir Hitit metninde “insanların kaderlerini tayin etmek” amacıyla tanrıların bir araya geldiklerinden bahseden bir ifade vardır ve bu ifade güçlü bir biçimde Hititlerde, ritüel şeklinde yerine getirilen bir toplantı olan ve Babil’dekine benzer bir biçimde, bir Yeni Yıl Festivali’nin mevcut olduğunu ortaya koymaktadır. Diğer taraftan Hitit panteonunun en önemli tanrıçalarından bir tanesi “Arinna’nın Güneş Tanrıçası”dır. Bu tanrıçaya tapınmanın Eski Hitit Dönemi’nden itibaren var olduğu görülmektedir.
I. Hattušili’nin altı yıllık icraatlarını anlatan yıllıklarında adı geçen Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nın panteondaki yerinin ne kadar önemli olduğu açıkça görülmektedir. Söz konusu yıllıklarda, I. Hattušili kendisini tanrıçanın sevgilisi olarak beyan etmektedir ve onun tapınağına bol ganimet getirdiği anlaşılmaktadır. Hitit panteonunda Arinna’nın Güneş Tanrıçası ile Tanrıça Hepat özdeşleştirilmiştir. Fırtına Tanrısı Tešup’un (DU) eşi olan Hepat verimlilik tanrıçasıdır, güneş yuvarıyla özdeşleşir; hem göksel tanrıça olarak gökcismi görünümü taşır, hem de güneş batarken yerin derinliklerine inmek için göğü terk ettiğinden yer altı tanrıçası olarak görülmüştür.
Bu tanrıçanın adı Sümerce ideogram DUTU ile yazılmıştır. Güneş Tanrıçası kültünün Anadolu’daki en iyi bilinen tapınağı Arinna kentinde olduğu için bu tanrıça, Arinna’nın Güneş Tanrıçası olarak bilinmektedir. Hepat ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’nın eşit görüldüğü yazılı belgelerde de görülmektedir. Belli’den aktarmış olduğumuz belgede bu eşitlik şu sözlerle dile getirilmiştir: “Arinna’nın Güneş Tanrıçası, benim efendim; bütün ülkelerin kraliçesi.
”Sen Hitit Ülkesi’nde Arinna’nın Güneş Tanrıçası adını taşırsın. Sedir (ağaçları) Ülkesinde ise adın Hepat’tır”. Bu belge Arinna’nın Güneş Tanrıçası ile Tanrıça Hepat’ın aynı tanrıça olduğunu ortaya koymaktadır. Yazılıkaya’da adı hiyeroglif işaretleri ile Hurrice “he-pa-tu” olarak yazılmış tanrıça görülmektedir.
Yazıda üç işaretten oluşan ve Yazılıkaya’nın baş tanrıçası olan tanrıça, Arinna’nın Güneş Tanrıçası’dır. Hepat ile özdeşleştirilen bu tanrıça, Hitit Devleti’nin ve kraliyetin koruyucusu olmuş, krallar savaşta ve bir tehlike anında daima yardım için ona başvurmuşlardır. Görüldüğü üzere, Hitit devlet dini kuvvetli bir şekilde Hurri etkisi altına girmiştir. Bu gelişmede kuşkusuz, Kral Hattuşili’nin eşi Kraliçe Puduhepa’nın olağanüstü kişiliği büyük rol oynamıştır.
Zira Puduhepa Kizzuvatna’da Kummanili bir prensesti ve Kummani Hepat’ın başlıca kült merkezlerinden birisiydi. Arinna’nın Güneş Tanrıçası, Hitit İmparatorluk Dönemi’inde kraliçe Puduhepa tarafından Tanrıça Hepat ile sinkretize edilmiştir.Hititlerde, Arinna’nın Güneş Tanrıçası ve güneşe verilen büyük önem kralların mühür baskılarında da açıkça görülmektedir. Örnek olarak verecek olduğumuz IV. Tuthaliya’nın Suriye’de Ras-Şamra’da bulunan bir tablet üzerindeki mühür baskısında, orta alanda “Majeste” anlamına gelen kanatlı güneş altında Tuthaliya’nın adının hiyeroglifleri yer almaktadır. Aynı mühür baskısında Tuthaliya figürünün sol yanında Güneş Tanrıçası ve çifte güneş hiyeroglifleri görülmektedir.
Bu noktada güneş kursları da üzerinde durulması gereken bir konudur. Güneş kursları kanatlı ve kanatsız olmak üzere başlıca iki kategoriye ayrılmaktadır. Yukarıda sözünü etmiş olduğumuz “kanatlı güneş kursu” krallık simgesi olarak kullanılmıştır ve “Güneş- Kral=Majeste” anlamına gelmektedir. Krallar tarafından kullanılmış olan bu sembol, hükümdarların isimleri ile bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Kanatlı güneş kursunu sembol olarak ilk kez kullanan I. Šuppiluliuma olmuştur.
I. Šuppiluliuma’dan sonra Hitit kanatlı güneş kursu, kralların ve kraliçelerin ikonografilerinin bir parçası haline gelmiştir. Hitit yazılı kaynaklarında geçen güneş kursları genellikle Arinna’nın Güneş Tanrıçası ile ilişkilendirilmektedir. Dini törenlerde, bu tanrıçanın birden fazla sembolü kullanılmaktadır. Erkut’tan nakletmiş olduğumuz metinde tanrıçanın sembolleri buna en güzel örnektir:
“Kahin Arinna kentinin sekiz adet Güneş Tanrıçasını
İbadet salonuna getirir.
(Bunlardan) üçü heykel, beşi güneş kursudur…”
Metinde görüldüğü gibi Arinna Güneş Tanrıçası hem heykel hem de güneş kursu şeklinde temsil edilmektedir. Diğer taraftan antlaşma metinleri de bize tanrılar hakkında önemli bilgiler vermektedir. Gerçekten tanrı ve tanrıçaların adları siyasi antlaşmaların sonunda sıralanarak, antlaşmaları koruyan ve onların bozulmamasını sağlayan ilahlar olarak ant içilmiştir.
Örnek olarak vereceğimiz, Šattiwaza ve I. Šuppiluliuma arasında yapılan antlaşmada sayılan tanrı ve tanrıça isimleri arasında, hem güneş tanrısının hem de tanrıçasının adının geçtiği görülmektedir. Bu durum güneşin Hititler açısından ne denli önemli olduğunu göstermesi açısından önem arz etmektedir. Söz konusu antlaşmadan vereceğimiz bölüm şöyledir:
“…Onlar dursun, dinlesin ve tanık olsun. Hatti ülkesinde krallığı ve kraliçeliği yöneten Arinna şehrinin Güneş Tanrıçası, Göğün beyi Güneş Tanrısı, Hatti ülkesinin beyi Fırtına Tanrısı, Šerri, Hurri, Nanni dağı, Hazzi dağı, Panayırın Beyi Fırtına Tanrısı, Karargâhın Beyi Fırtına Tanrısı, Yardımın Beyi Fırtına Tanrısı…”
Bu antlaşma metninde adı geçen Göğün Güneş Tanrısı (nepišaš DUTU), muhtemelen Akatçadan Hitit panteonuna geçmiştir. Göğün Güneş Tanrısı, Hititler tarafından adaletin temsilcisi ve bazen de bütün tanrıların kralı olarak kabul edilmiştir.
Ayrıca Mezopotamya’da olduğu gibi Hitit halkı da hastalıkları iyi eden tanrısal gücün Güneş Tanrısı olduğuna inanmışlardır. Ünal’dan nakledeceğimiz bir büyü metninde, büyü uzmanı hastasını, hastalık tanrısının elinden kurtarmaya çalışırken Güneş Tanrısı’na şunları dile getirmektedir:
“O (büyücü) şöyle der: Güneş Tanrısı (gökte) dönüp dolaşıp geldiğinde, (hastanın annesi) Maduta ona (güneşe) gitsin ve Güneş Tanrısı’nın önünde diz çöksün (ve şu ricada bulunsun): Ey beyim Güneş Tanrısı! [Onu] benim danamı, benim yavrumu (bana) geri ver! Sen şaşalı Güneş Tanrısı, beni dinle!”.
Bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Anadolu toplumları Mezopotamya’dan inanç sistemi hususunda oldukça etkilenmişlerdir. Ayrıca doğu-batı toplumları arasında oluşan etkileşmede vasıta olarak oynamış olduğu rol açık olup, çok eskilere gitmekte ve sürekliliğinin korumaktadır. Bu noktada, M.Ö. 2. bin yılda Hititler ile akrabalarının Anadolu’da görünmeleriyle doğu ve batı toplumlarının kaynaşmaları daha da hızlanmış olmalıdır.
Zira daha sonraki dönemlerde özellikle Anadolu’nun orta ve batı bölgelerinde oturan ve Hititlerin mirasçıları olarak kabul edilmesi gereken Frig, Lidya, Karya ve Likyalılar yarımadanın batı sahillerine gelip yerleşen Akalarla sıkı bir siyasi ve kültürel ilişki içerisine girmişlerdir. Böylece doğu medeniyetinin temel taşı olarak görülen birçok unsur batı toplumlarına geçmiş ve Yunan dehasının da yaratılmasında etkin rol oynamıştır.
Alıntı…